“Fidayda da Ankaralım fidayda.

Beş yüz altın yedirdim bir ayda.

Gitti de gelmedi, ne fayda.”

 

Ticarette paranın değişim aracı olarak taraflara büyük kolaylık sağlamıştı. İnsanlar ürettikleri ürünlerden kendisi için fazla olan kısmını pazarda paraya dönüştürüyor. Gerek duyduğu ürünleri ise elde ettiği parayla satın alıyor. Paranın getirdiği kolaylıklar onun kullanımını yaygınlaştırdı, rakipsiz hale getirdi.

Kullanım alanı yaygınlaştıkça paranın tahtı sağlamlaştı. Bir emriyle binlerce insanı öldüren krallar, günü geldi eceliyle öldü. Kimileri tahtı uğruna canından oldu. İmparatorluklar yıkıldı. Üzerinde güneş batmayan topraklara sahip ülkeler her gün biraz daha küçüldü. 

Oysa paranın gücü her gün biraz daha büyüdü.

Bir dönemler Afrika kıtasından zorla kaçırılan insanlar pazarlarda alınıp satılıyordu. Gün geldi, insanlar hatta ülkeler masa başında alınıp satılır oldu.

Yüksek öğrenim veren üniversitelerimizin ekonomi bölümünde para konusu yıllarca ders olarak anlatılır. Paranın önemi, paranın ne olduğu, ekonomiye nasıl yön verdiği değişik boyutlarıyla anlatılır.  Aslına bakarsanız derslerde anlatılmayan, anlatılsa da tam olarak anlaşılmayan ayrıntılar; gün gelir yaşanarak öğrenilir.

İnsanlar yaşayarak öğrendi. İnsanlar para kazanabilmek için doğduğu topraklardan ayrıldı. Kendi ailesinden yıllarca uzakta kaldı. Gitti, geri dönemedi. Geri döndü, yakınlarını göremedi.

Maden ocaklarında canlarından oldu. Günlerce, bazen aylarca toprak altından cenazesi çıkarılamadı. İş kazası adı altında meydana gelen kazalar çalışanların ölümüne yol açtı. Çalışmak için gittiği işyeri, onların diri diri gömüldüğü mezar oldu. Ölenlerin yerini yenileri aldı. Aynı hamamda aynı tasla yıkananlar değişti .  

Değişmeyen tek şey ise daha fazla para kazanma anlayışıydı.

Öyle sanıyorum ki, iktisat fakültelerinde paranın ne olduğunu ders çalışarak öğrenenler, günü geldiğinde bu konuda hiçbir şey öğrenemediklerini anlıyorlar.

Paranın miktarına göre insanlar öyle değişim gösteriyor ki inanmak mümkün değil. Bu değişimi görmeden anlamak mümkün olmuyor. Birçok insan, yıllarca savunduğu değerleri kendisine bir politikacının deyimiyle “Kim ne verdiyse ondan beş fazla verene” satıveriyor.

Kişiler, para karşısında bu kadar çabuk, inanılmaz boyutlarda değişime uğrarken yüzlerce, binlerce çalışanın olduğu şirketlerde neler oluyor? Uluslar arası boyutlarda varlığını sürdüren, dünyanın her ülkesinde ürün pazarlayan, eleman çalıştıran şirketlerin neler yaptığını düşünmek bile insanı ürkütüyor. Onlar gerek duyduğunda ülkelerin yöneticilerini, yönetim sistemlerini değiştirebiliyor. Karşısına çıkan güçleri birer böcek gibi eziyor. Gün geliyor, komşu ülkeler birbirine düşman oluyor. Bunu anlamak zor değil. Silah tüccarları gibi farklı sanayi dallarının patronları da para kazanacak.

Birçok kişi unutmuştur. Bir zamanlar ülkemizde seksen civarında banka vardı. Canlılara bulaşan salgın hastalık gibi bir şeyler oldu. Sonradan öğrendik, bankaların içi boşaltılmış. Birileri ev eşyası taşır gibi bankalardan para taşımış. Gazete sayfalarında yer alan bir makaleye göre yurt dışından bir bankayı batırmak için sınırsız yetkiyle gelenler olmuş. Bizler banka kasalarının nasıl boşaltıldığını tartıştık. Gözümüzden kaçan, belki de kaçırılan bir ayrıntı vardı: Bir takım güçler, farklı sermaye grupları, her türlü yetkiye, her türlü güce sahip olanlar tarafından bazı bankalar batırılmıştı.

Bilindiği gibi ülkemizde her iktidar değişiminde birileri vezir olur. Birileri de rezil olur. Gün gelir, iktidarlar değişir. Bu sefer de vezirler rezil olur.  Osmanlı döneminde her sadrazamın biri bayramlık, biri idamlık olmak üzere iki gömleği varmış. Nedeni ise çok basittir. Her an için sadrazam idam edilebilir.

Diğer taraftan iktidarlar değiştikçe birileri bir anda rüyalarında bile göremeyeceği servet sahibi oldular. Yıllar yılı çalıştığı halde ailesinin geçimini sağlamakta zorlananlar binlerce insanı çalıştırmaya başladı. Eline geçen parayla bir anda çılgına dönenler ne yapacağını bilemez oldu.

Ekonominin değişmeyen bir kuralı vardı: İnsanların gereksinimleri sonsuz, onları karşılayacak kaynaklar ise sınırlıydı. Beklenmedik bir anda değişen iktidarlar, bazı zenginleri malından yoksun ediyordu. Diğer taraftan insanların değişen tüketim alışkanlıkları bazı şirketleri iflasa sürüklemeye yetiyordu.

İnsanlar parayla her şeyi satın alabildiklerine önce kendileri inanmıştı. Kazancı arttıkça çevresinde saygınlığı artıyordu. Daha fazla para kazanıyordu. Daha fazla, daha farklı şeyleri satın alabileceğini zaman içerisinde öğreniyordu. Tıpkı kumarbazlar gibi. Bu alanda uzmanlaşmış olanlar yeni müşteriler kazanabilmek için önce onlara bol miktarda para kazandırıyorlar. Zaman içerisinde küçük çaplı kayıplarla onları istedikleri noktaya çekiyorlar. Günü geldiğinde onun elinde avucunda ne varsa alıyorlar. Kolay yoldan çok para kazandığına inanan zat bir anda canından bile olabiliyor.

Uzun söze gerek yok. Para, mal alıp satmak, ticareti kolaylaştırmak için icat edilmişti İnsanlar parayla her şeyi satın alabileceğine inanmıştı. Aslında para onları, onların beyinlerini satın alıyor. Gözden kaçan bu ayrıntıyı anladıkları yapabilecekleri hiçbir şey kalmıyor.