Biz de eski köye yeni âdet getirmeye kalktık; 17 Nisan 2006 tarihinde renkli yayına geçtik.

Beş yılı geride bırakmışız, altıncı yılın içindeyiz.

Kendi payımıza, bu beş yılda onbeş yıl yaşlandık dersek mübalâğa saymayın lütfen.

Yüksek bir basım maliyetinin altına giriyorsunuz, toplumdan pek de karşılığını alamıyorsunuz.

Ciddi, doyurucu bir habercilik hizmeti verebilmeniz için çok elemanla çalışmak zorundasınız; katlandığınız bu özveri de toplumun pek umurunda olmuyor.

Böyle bir genelleme olmaz elbette, duyarlı insanlarımızı ayrı tutuyoruz, fakat sayıları o kadar az ki…

Asıl sözü 3 Mayıs Dünya Özgür Basın Günü’ne getirmek istiyoruz.

Basın özgürlüğünün teminatı, yasalardan, yönetenlerden de önce toplumlardır.

Toplum, basının haber alma ve yayma özgürlüğünün aslında kendi özgürlüğü olduğunu bilirse, baskı ve sansürden uzak haber alma hakkının nefes almak gibi doğal bir hak olduğunun idrakine varırsa, basın mensuplarından da önce sahip çıkar basın özgürlüğüne.

Ama bizim ülkemizde, her alanda çifte standart var.

“Beni, kurumumu, sektörümü, partimi eleştirmek, haddini bilmezliktir. Rakiplerimi eleştirme özgürlüğü sınırsız olmalıdır.”

Bir de, “canım basın özgürlüğü iyidir, gereklidir de, benim bunun için kılımı kıpırdatmam gerekmez” anlayışı var ki, evlere şenlik…

Herkes “başkaları sahip çıksın” derse sahip çıkacak kimse mi kalır ortada?

Barış, demokrasi., özgürlük gibi temel insani değerler, herkesin sahiplenmesiyle var edilir, yaşatılır, güçlendirilir.

Yerel basının, teknoloji yenileyerek, güçlenerek, her türlü güç odağından bağımsız, özgürce işlevini yerine getirebilmesinin yolu da, böylesine bir “toplumsal sahiplenme” bilincinden geçiyor.

Hem sahiplenmemek, hem de bağımsızlığını koruyarak ayakta kalmasını, demokrasi adına savaşım vermesini beklemek ne kadar gerçekçidir?

Unutmamak gerekir ki, her özverinin bir sınırı vardır.

Sevdiğimiz bir fıkrayı yineleyelim:

Komutan askeri çağırır:

-Mehmet ! Cephedesin, karşıdan düşman askeri geliyor, ne yaparsın?

-Komutanım, sipere yatarım, tüfeğimi doğrultur, göz-gez-arpacık nişan alır, attım mı alnından vururum.

-Peki düşman sağdan geliyor, ne yaparsın?

-Komutanım, sağa döner sipere yatarım, tüfeğimi doğrultur, göz-gez-arpacık nişan alır, attım mı alnından vururum.

-Düşman soldan geliyorsa…

-Komutanım, sola döner sipere yatarım, tüfeğimi doğrultur, göz-gez-arpacık nişan alır, attım mı alnından vururum.

-Ya arkadan geliyorsa?...

-Komutanım, Mustafa Kemal’in benden başka askeri yok mu?