Yok, aslında birbirinden farkımız(*)

Seksen civarında banka, daha çok müşteriye, daha çok kazanca ulaşmak için rekabet ediyordu. Henüz bankaların içi boşaltılmamıştı. Hiçbir banka çeşitli oyunlarla iflas ettirilmemişti. Bankacılık sektöründe küçüklerin arasında yer alan bir bankanın her reklamda kullandığı slogan vardı: “Yok aslında birbirimizden farkımız; ama biz Osmanlı Bankası’yız.”
Adı geçen banka, başka bir bankayla birleşerek son verdi. Varlığına son verdi. Bana kalırsa vurguladıkları sözler, aslında günümüze ışık tutuyor. Yıllardır yaşanan olayları bir tümceyle özetliyor.
Aynı meslek dalında ihtiyaçtan fazlası olduğunda sıkıntılar başlıyor. Meslektaşlar arasında başlayan yarış, birilerini iflasa sürüklüyor. Ayaküstü yemek yenilen bir lokantaya iş görüşmesi için gelen genç, asgari ücretin yarısından daha az bir ücretle çalışmak için işyeri sahiplerine yalvarıyordu. Ne kadar doğru bilemiyorum, asgari ücretle çalışmak isteyen mühendislerin sayısı inanılmaz boyutlarda! Sadece mühendisler mi, elbette hayır.
Titizlikle üzerinde durulması gereken yarış; insanlar arasında başlayan yarıştır. Elbette herkes var olabilmek, geleceğe güvenle bakabilmek için para kazanmak zorundadır. Ağzıyla kuş tutsa maaşı artmayanlara söyleyecek sözüm yok. Diğer taraftan daha fazla kazanabilmek için gecesini gündüzüne katanlar var. Ölçüyü kaçırıp, meslek onurunu başkalarının ayakları altına serenler yok diyemem.
Paranın tutsağı olanlar denizden babam çıksa yerim anlayışına kapılıyor. Onlar, kazanacağı para miktarına bağlı olarak her şeyi yemeye yutmaya başlıyor.
Seçim dönemine girildi. Gerçekten dürüstçe hizmet için çalışanları ayrı tutuyorum. Onları gönülden destekliyorum. Dileğim tozun dumanın içinde yok olup gitmezler.
Seçimle kırk yıldan fazla aynı görevi sürdüren bir vatandaş, bir hayli yaşlanmış. Seçilse dahi görevini yapamayacak duruma gelmiş. Seçim döneminde aday olan torunu yaştaki bayana kameraların karşısında çok ağır sözle söyledi.
Kötü örnek, örnek sayılmazmış.
İnsanları aslında bitiren, para ve makam hırsıdır. Her ikisinin bir arada olduğu yerlerde neler olur; görmek, duymak istemiyorum. Bulundukları makamın etkisiyle kendinden geçenler, günü geldiğinde başkalarına teslim etmemek için ellerinden ne gelirse yapmaktan çekinmiyorlar.
Gün geliyor; eski ortaklar, eski dostluklar bir anda bozuluyor. Yediği içtiği ayrı gitmeyenler bir anda düşman olmuş. Tartışmaların sürdüğü günlerde konuyla ilgisi, bilgisi olmayanlar, futbol takımı tutar gibi taraf olup çıkıyor. Ortak anlayışları benim gibi düşünenler yanlış yapmaz.
Yeni bir seçim dönemine giriyoruz. Şimdiden vatana millete, özellikle seçimi kazananlara hayırlı uğurlu olsun. Yıllar öncesinde sandık başkanı olarak bir köye gitmiştim. Seçimlerde birden fazla muhtar adayı vardı. Bilen bilir, köy yerinde diğerlerinin adı okunmaz! Sandık açıldı, kaybeden adaylar, yeni muhtarı kutladılar. Diğer taraftan dört yıl boyunca birkaç resmi evrak imzalamaktan başka bir iş yapmayacak olan ihtiyar heyeti üyeleri diğer adıyla azalar birbirleriyle kavgaya tutuştu. Jandarmanın araya girmesiyle kavga büyümeden önlendi.
Mart ayı dert ayı olarak bilinir. Yapılacak seçimler, dertleri artıracak. Bu seçimlerde ne doktorlar, ne mühendisler, ne avukatlar mahallemize kız istemeye değil; oy istemeye gelecekler. Haberlere göre bu yarışa milletvekilleri, bakanlar katılıyormuş. Eskilerle yeniler yarışacakmış.
Ortada bir yarış varsa yarışmacılar kıyasıya yarışacak. Vatana millete hizmet yarışında adaylar netleşmeden kavgalar başladı. Birinin kazanabilmesi için diğerlerinin kaybetmesi gerekir. Bu günden kaybedenlerden birisi de benim. Çünkü aday değilim!
Beni asıl endişelendiren ise seçim yarışında kan dökülmesi. Çıkacak kavgalarda insanların öldürülmesidir. İnsanlar birbirine saldıracak. Kalıcı düşmanlıklar oluşacak.
Keşke yanılmış olsam…
(*)Farkınız