Cumhuriyet gazetesinde Selda Güneysu, bir yazı dizisi yayınladı. "Kızımdan Bana Bir Çiçek" adlı yazı dizisi. Siyasi cinayetlerde öldürülmüş aydınların kızlarına babalarını anlattırmış.

Okudum, etkilendim, duygulandım. Babasız büyüyen bu çocukların duygularını, okuyucularla bir de ben paylaşayım dedim.

Uğur Mumcu: Gazeteci, yazar, boyun eğmeyen bir kuvayı milliyeci, koyu bir Kemalist. 24 Ocak 1993 günü arabasına konulan bombayla evinin önünde öldürüldü.

Kızı Özge Mumcu, babası öldürüldüğünde 11 yaşındaydı. Şimdi T24'te yazar. Babası için ne diyor, bir bakalım:

"24 Ocak 1993 tarihinin bir öncesi, bir de sonrası var. Öncesinde gece gündüz evde çalışan, yazıcısının gıcırtısının hiç durmadığı bir baba var.(...) Bir de bir bomba sesiyle hayatımızın parçalandığı, bembeyaz karların üzerinde üzerine örtülmüş beyaz örtüyle televizyon ekranından gördüğüm bir baba... Devlet büyüklerinin içeri gelerek 'Kanı yerde kalmayacak' demeleri var" diyor Özge Mumcu.

Sabahattin Ali: Yazar, şair, öğretmen. Sinop cezaevinin ünlü şairi. "Aldırma gönül aldırma..." diye Sinop cezaevini en güzel anlatan şair. 2 Nisan 1948 günü öldürülür.

Kızı Filiz Ali, piyanist ve müzik bilimcidir. Babası öldürüldüğünde 11 yaşındadır.

"1948'de öldürüldüğünde CHP iktidardaydı ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. Bulunan cesedi teşhis etmeleri istenmedi. Bir cenaze töreni yapılmadı. Nereye gömüldüğü bilinmiyor. Mezarı yok. Eşyaları hiçbir zaman teslim edilmedi. Kitapları 1965 yılına kadar hiçbir yayınevi tarafından yayımlanmadı. Öldüğünde 41 yaşındaydı" diyor Filiz Ali.

Ahmet Taner Kışlalı: Siyaset bilimci, Üniversite öğretim üyesi, 1977 CHP İzmir Milletvekili, Ecevit Hükümetinin Kültür Bakanı. Ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarından.

Sürekli tehdit altındadır. Kızı Dolunay Kışlalı, bakın ne diyor: "Kapı çalınırsa arkasında durmayın, mutfağa gidip öyle 'Kim o' deyin. Kapıyı tararlarsa arkasında bulunmayın derdi babam."

Ama 21 Ekim 1999 günü, evinin önünde bombalı bir saldırı sonucu hayatını kaybeder. Ve cenaze töreninde, "Birden olağanüstü bir alkış ve tezahürat koptu. Kulakları patlatan bir alkış... Sevgi dolu sloganlar. Tüylerim diken diken oldu. Altınay'la birbirimize baktık, 'sivil, asker herkes geldi. Bu alkış, bu kıyamet, bu sevgi kime?' Arkamızdan bir ses kulağımıza eğildi ve 'Babanız geliyor...' dedi. Babamız geliyordu, bir tabut içinde... Seven, sevilen bir babam vardı benim... Gurur duyuyorum" diyor Dolunay.

Metin Altıok: Yazar, şair, felsefe öğretmeni. Sivas olaylarında Madımak otelinin yanmasında ağır yaralı olarak kurtuldu. Ama Ankara'da hastanede komadan çıkamadı. 9 Temmuz 1993 günü öldü.

Kızı Zeynep Altıok, Sosyal Antropoloji mezunu. 2003'de babası için "Gölgesi Yıldız Dolu" adlı armağan kitabı hazırladı. Milliyet Sanat dergisinde yazdı. Sivas olayları ile ilgili açıklamaları yüzünden, Doğuş Üniversitesinde görevine son verildi.

"GATA'da yoğun bakımda yatıyordun. Şimdilerde 'Onlar yanmadı, boğuldu' diyorlar. Doğru! Sen yanmadın, boğuldun babacığım. Ama ben, sen orada öyle yatarken yanına bile giremedim..." diyor Zeynep Altıok.

Behçet Aysan: Şair ve tıp doktoru, 2 Temmuz 1993 günü Sivas olaylarında Madımak otelinde yanarak öldü.

Kızı Eren diyor ki, "Yumuşacıktı, bir anda sertleşirdi. Haksızlığa asla tahammül edemezdi. Mazlumun yanındaydı.(...)Onun yaşamımdan koparılışını bir televizyon ekranından izlemeye mahkûm edildim..."

Ve devam ediyor kızı Eren Aysan: "Babamın ölümünden sonra yaşayamadı annem. Koca gözleri hep babamı aradı, kapandı. Sonunda bana, kırk dört yaşında, bu ülkede yakılarak öldürülen bir şairin, babamın hikâyesi kaldı. Onun aşkıyla kısacık bir yaşam sürdürüp kanserden ölen annemin bakışları kaldı. Bir de babamın hayatına yakışır, güzelim şiirleri..."

İlhan Erdost: Muzaffer Erdost'un kardeşi, Onur yayınları sahibi. 7 Kasım 1980'de gözaltına alındı; ölüsü teslim edildi ailesine. O öldürüldüğünde kızları Alaz altı aylık, Türküler iki buçuk yaşındaydı.

"Bize hem ölümü, hem babamızın gidişini birlikte anlatmaya çalıştılar. Önce 'uzaklara gitti' dediler. Uzaklara düşman olduk. Son kez babamızı uyurken gördüğümüz için uykulardan korkar olduk. Küçücük bilincimize kocaman acılar, özlemler sığdırdık. Yıllarca 'küçük bahçelere gidiyoruz' diye babamızın mezarına gittik" diyor İlhan Erdost'un kızları Alaz ve Türküler.

Mehmet Zeki Tekiner: Kurucu Meclis üyesi, eski Nevşehir CHP Milletvekili, avukat. 1980 yılında silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

Kızı Ayşe Tekiner Çelen, babası öldürüldüğünde 9 yaşındaydı. "Ölüm haberi benden gizlenmiş, evden uzak tutulmam için komşuya gönderilmiştim" diyor Ayşe Tekiner.

Nevşehir'de cenaze törenine de ateş açılır. "O gün tekrar tekrar öldürülmek istenen babamın tabutundan 13 kurşun çıkarıldı. Onun yaşam hakkını elinden alanlar, bizlerin acımızı yaşama hakkımızı da yok saydılar" diye devam ediyor Ayşe Tekiner.

Kemal Türkler: DİSK kurucusu ve Genel Başkanı. 22 Temmuz 1980 günü evinin önünde vurularak öldürülür. Kızı Nilgün o gün 18 yaşındadır.

"Hep kıskandım, benim kızımı göremedi, sevemedi diye. Hep üzüldüm, hayıflandım eşimi tanımadı diye. Davasının 1 Aralık 2011'de zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasının ardından hissettiğim, doğduğum ülkeme nefret hissim ise ne yazık ki artarak devam ediyor" diyor kızı Nilgün Soydan.

Bu ülkede bu acılardan binlercesi yaşandı. Çocuklarını babasız bırakarak, aydınlara aydın olmanın bedeli ödettirildi bu ülkede.

Şimdi sormak gerekmez mi? Bu çocuklar babasız bırakılınca Türkiye daha mı demokratik, daha mı çağdaş oldu? Bu çocukların babasızlığı ülkeyi daha mı mutlu etti?

Dileğimiz, bu ülkede bundan böyle babasız bırakılan çocukların olmaması, bu acıların yeniden yaşanmaması.