Kademoğlu:
-Bağışla, ne garip Hayat Bilgisi ünite konularını işleyen şiirler yazdım ben de ve çocuklar benim yazdığımı bilmediler. Bir de tarih şeridi ve mevsimler panosu yapmış, plastikten mavi renkte bir Atatürk maskını da giriş kapısının üstüne takmıştım. İkinci yıl gelen Müfettiş Mehmet Kırılmaz- Kütüphaneler Genel Müdürü imiş. “Ailende öğretmen var mı? diye sorunca var dedim. Yıldızlı bir rapor vermişti. Köylüler de askere giderken ilköğretim müdürüne bu bize gene gelsin diye başvurmuşlardı.
Gündoğar:
-Kendimi de hiçbir zaman emekli olmuş saymadım. Bugün farklı yazınsal türlerde hâlâ yazıyor ve üretiyorum ilköğretimden tutun da orta, lise ve üniversiteye değin olan eğitim kurumlarında çağrılı olarak gittiğimde açık oturum, söyleşi konferans ve imza günleriyle sürüyor sanatsal ve kültürel etkinliklerimiz.
Kademoğlu:
-Kitaplarınızı sorayım. Kaç kitap oldu, hangi yazın türlerinde oluşturdunuz bu yapıtlarınızı? Bildiğim kadarıyla 75’i aştı galiba. Biraz da onları konuşsak:
Gündoğar:
-Yazının hemen hemen tüm türlerinde yazmışım. Bugüne değin 12 kitabım okurla buluştu. Bunlar; 4 kitap şiir diliyle serisinden “Nasrettin Hoca Fıkraları”, 2 kitap “Lafonten Masalları”, “Ezop Masalları”, “Oğlanuçuran” kitapları ile, “Geçen Yüzyıldan Anılar”, “Çocuk Yazınına Ses Olan Yazar” ve “Baldan Yaman Tadı Var” adlı kitaplarımdır. Basıma hazır olanlar ise, yazın türlerine göre şöyle; Şiirsel öykü-5 adet, Şiir-11 adet, Gezi-3 adet, Öykü-8 adet, Roman-4 adet, Mektup-8 adet, Köşe yazıları-4 adet, İnceleme-2 adet, Yaşam öyküsü-5 adet, Anı-9 adet, Ders kitabı-4 adet, Film senaryosu-1 adet, 1 adet de yerel sözlük olmak üzere, toplam 65 dosyam da kitaplaşmayı bekliyor. Basılmış kitaplarımla birlikte basılacak taslaklarımın sayısı 77’yi buldu. Daha üzerinde çalıştığım, tamamlanmamış dosyalarım da var. Çorum gibi bir Anadolu kentinde bunları kitaplaştırıp okura ulaştırmak elbette zor. Ankara, İstanbul, İzmir gibi kültür ve sanatın merkezi sayılan büyük kentlerden birinde, yani suyun başında olsaydım, bugün basılmış yapıtlarımın sayısı 45- 50’yi bulurdu. Bu arada kültürel, sanatsal çalışmalarım ile ülke ve kent kültürüne katkılarım nedeniyle başta eğitim kurumları olmak üzere yerel ve merkezi yönetimlerle farklı kurum ve kuruluşlardan da 21 adet ödülüm olduğunu söylemem, tevazu sınırlarımı aşmaz sanırım.
Kademoğlu:
4- Rahmetli Burhan Günel, benim için Devrek’in Atom Karıncası demişti. Size de ben Çorum’un Atom Karıncası demiştim. Ortak yanlarımızdan biri de, sizin Mazlum Kenan Köstekçi’yi, benim de Rüştü Onur’u yaşatacak çabalarda bulunmamızdır. İki şairin kaderleri de bizi buluşturdu. Benim talihsizliğim bu çalışmalarımın başkaları tarafından meyvesinin toplanması. Başarılılar da. Ben ün ve rant peşinde olmadığım için huzurluyum. Senin durumun hangi boyutta?
Gündoğar:
-Bana, “Çorum’un Atom Karıncası” yakıştırmanızdan onur duymuşumdur hep. Bu sıfat bana, aynı zamanda daha çok çalışma, daha nitelikli ürünler verme yönünde sorumluluklar da yüklemiştir. Sizin Devrekli Şair Rüştü Onur’u (1920-1942) gündeme getirip, onu bugünkü kuşağa tanıtma ve adını yaşatma çabanız gibi; ben de Çorumlu şair Mazlum Kenan Köstekçi’yi (1910-1936) bundan 21 yıl önce gündeme getirmiştim. Her iki şairin de yazgıları birbirleriyle özdeş sanki… İkisi de hemen hemen aynı yıllarda yaşamış, Mazlum Kenan 26 yaşında, Rüştü Onur ise 22 yaşında veremden ölmüş. Siz, Rüştü Onur için anma yaptınız, ardından onun büstünü Devrek’e diktirmeyi başardınız. Burada sorunuzun açılımından vefasızlığa uğradığınızı anlıyorum. Ne diyelim. Bir söz vardır: “Balık bilmezse, Halik bilsin,” diyorum.
Bizim ise, ne Mazlum Kenan, ne Şükrü Gümüş, ne de Recep Rahmi Tankaya ile ilgili, adlarının yaşatılması ve gündemde tutulması için öngördüğümüz çabalar yerel ve merkezi yönetimlerce dikkate alınmadı. Sizin de bildiğiniz gibi 1994 yılında Şair Ahmet Özer Kıyı Kültür ve Sanat Dergisi adına “Şükrü Gümüş Roman Yarışması” düzenlediler. Ödül töreni Çorum’da gerçekleştirildi. Recep Rahmi Tankaya ise Bayburt, Balahor doğumlu (1895). 1916’da Ermeni ve Rus zulmünden kaçarak Çorum’a gelen göçmenlerdendir. Öğretmenlik kursundan mezun olup 1922 yılından 1956 yılına değin Çorum’da öğretmenlik yapar; 1981 yılında da 86 yaşında yaşama veda eder. Ne yazık ki ben kendisini tanıma şansına sahip olamadım. Recep Rahmi, 5 tanesi şiir kitabı olmak üzere 6 kitapçık yayımlamış. Çevremdekilerden dinlediğim yaşam öyküsünü ilginç bulduğum için, ölümünün 15. yılında yaşam öyküsünü araştırmaya başladım. Üç aylık bir çalışma sonucunda “Bir Anıt Adam- Recep Rahmi Tankaya” adını verdiğim bir çalışma çıkardım ortaya. Bu çalışmam da 20 yıldır kitaplaşmayı beklemektedir. Ben yazıp bir kıyıya koyuyorum. Bilgisayarımdan da dört çocuğumdan her biri için bu birer taslak kitaplarımdan birer örnek hazırlayıp çıkarıyorum. Benden sonra onlara bırakacağım mirasım, bu kültürel ve sanatsal bağlamdaki ürünlerimdir.


Yıl 1997…Yer Çorum Haber…(Soldan sağa) Ayaktakiler: Mehmet Yolyapar, Abdulkadir Ozulu, Gazanfer Eryüksel, Muzaffer Gündoğar…Oturanlar: Çiğdem Sezer, Şahika Çağlar Özünel, Ahmet Özer…

Gündoğar (sol başta oturan), 2000 yılı baharında, Salim Söylemez, Abdulkadir Ozulu ve öğrencilerle, Rıfat Kurtoğlu’nun köyü Eskiekin’in kırsalında fidan dikiminde…

Muzaffer Gündoğar, Ekim 2000’de Nevşehir Altınyıldız Koleji öğrencileriyle imza gününde…

(Sürecek)