Bu ülke için en tehlikeli bir gelişmenin ayak sesleridir, son Okmeydanı olayları. Herhalde amaç, Alevi-Sünni gerginliği yaratmak ve bir iç çatışmanın ortamını hazırlamaktır.
İşte bunun için, her toplumsal olayda sürekli Alevi vurgusu yapılmakta. Bunun için, Alevi halk tahrik edilmekte. Ve de bunun için, Alevi halkın sokağa çıkması istenmektedir.
Okmeydanı'nda bir grup, 301 madencinin öldüğü Soma faciasını kınamak ve Berkin Elvan için 22 Mayıs 2014 günü bir protesto düzenler. Yapılan müdahale ile olaylar büyür. Cemevinde bir cenazeye gelen Sivas'lı Uğur Kurt, başından kurşunla yaralanır. Kurtarılamaz ve hastanede ölür. Ortalık daha da karışır.
Parça tesirli bir bomba ile 7 polis 2 vatandaş yaralanır. Başına bir parça isabet etmesiyle yaralanan Giresun'lu Ayhan Yılmaz ölür.
Ama ilginçtir, 23 Mayıs 2014 günü ABD Dışişleri Bakanlığının bir açıklaması okunur TV'lerde:
"Hayat kayıplarından çok üzüntü duyduk. Protestolara katılma veya bu protestolara yanıt verme noktasında 'tüm tarafları' itidale ve şiddetten kaçınmaya çağırıyoruz" denilir. Yani oldukça manidar bir açıklamadır bu sözler.
Çünkü benzer bir durum 12 Eylül darbesi öncesi yaşanmıştı bu ülkede.
Maraş olaylarından önce Maraş'ta, Çorum olaylarından önce Çorum'da çok dostane(!) bir gezi yapmıştı, ABD Elçiliği'nde görevli CİA ajanı diplomat Alexander Peck.
Belli ki, birileri(!) Alevi-Sünni üzerinden sanki bir iç savaş yaratmak istemektedir. Tıpkı Irak'ta olduğu gibi... Tıpkı Suriye'de olduğu gibi...
1980 öncesi de Alevi-Sünni çatışmaları yaratılmıştı; Malatya'da, Sivas'ta, Maraş'ta, Çorum'da. Ve büyük bir katliam yaşanmış, darbeye giden yolların taşları döşenmişti.
Ne Alevi kazanmıştı ne de Sünni kazanmıştı bu çatışmalardan, bu katliamlardan ve de yaşanan bu felaketlerden.
Elbette ki, kazanan olmuştu! 12 Eylül darbesiyle anayasal düzen lağvedilmişti. Partiler, sendikalar kapatılmış, demokratik muhalefet yok edilmişti. Ve ülke ekonomisi, küresel sermayenin kontrolüne girmişti. Ki, herhalde amaç da bu idi...
* * *
Bugün ise gündemde, ülkenin bir parçalanma süreci vardır. Ve de gündemde, emperyalizmin bölgedeki politikalarına daha teslimiyetçi bir Türkiye'nin inşası vardır.
Elbette ki, iç çatışmalarla zayıflatılmış bir Türkiye, bu oluşumların güçlenmesine daha da büyük katkı sağlamış olacaktır.
Zaten 12 Eylül darbesinden bu yana toplumsal muhalefeti susturmak, demokratik talepleri bastırmak isteyen derin bir irade, bu toplumu etnik ve inanç kimlikleri üzerinde yarmak istemiştir. Ve de bir ölçüde başarılı olmuştur.
Maalesef çok kısır bir döngü içinde ve uzak görüşlülükten yoksun siyasetler de, iktidar kavgasında bu oluşumların suç ortağı olmuşlardır.
İşte bugün; iktidarda olanlar iktidar sarhoşluğu içinde, iktidarda olmayanlar iktidar özlemi içinde devlet adamlığı sorumluluğunu unutmuşlardır.
Ülke daha da katı bir anlayışla Alevi-Sünni ekseninde geri dönüşü olmayan büyük bir yarılmaya doğru sürüklenir olmuştur.
Öyle ki:
Tokat'lı Alevi bir ailenin çocuğu olan, Gezi olaylarında yaralanan, 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın 11 Mart 2014 günü ölümü...
Ardından aynı günün karanlık gecesinde, Giresun'lu Sünni bir ailenin çocuğu olan, 22 yaşındaki Burak Can Karamanoğlu'nun bir kurşunla ölümü...
Birinin cemevinden, diğerinin camiden kaldırılışı...
Sivas'lı Alevi bir aileden olan 30 yaşındaki Uğur Kurt'un, 22 Mayıs günü polis kurşunuyla yaralanışı ve ölümü...
Ardından Giresun'lu Sünni bir aileden 42 yaşındaki Ayhan Yılmaz'ın, başına isabet eden bir şarapnel parçasıyla ölümü...
Yine birinin cemevinden, diğerinin camiden kaldırılışı...
Aynı 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı gibi...
Sivas'ta, çoğu Alevi kökenli 33 aydın Madımak oteliyle birlikte yakılmıştı.
Ardından 5 Temmuz 1993 günü, Sünni halkın yaşadığı Başbağlar'da evler yakılmış, 33 köylü kurşuna dizilmişti.
* * *
Peki, bu olaylar, bu gelişmeler bize bir şey anlatmıyor mu? Yoksa anlatamıyor mu?
Oysaki bu olaylar, bu katliamlar, bu cinayetler bu topluma artık bir şeyler anlatmalıdır.
Görünen o ki, Alevi toplumun öfkesi yükseltilmek, toplumda bir "Alevifobi" yaratılmak istenmektedir.
Oysaki bir Alevi-Sünni kavgasının ne bu ülkeye, ne bu topluma, ne Alevi'ye ne de Sünni'ye hiçbir yararı yoktur. Hiçbir getirisi yoktur. Olmamıştır ve de olmayacaktır.
Korku dolu bir toplumsal iklim yaratmaktan başka...
Artık bilinmeli ve de görülmelidir ki:
Bu çatışmaları kaşıyanlara, Alevi kesim kadar Sünni kesim de toplumsal bir duyarlılık göstermelidir. Bir tavır koymalı ve Alevi-Sünni birlikteliğini haykırmalıdır.
Ve de bu konuda birlik içinde, artık toplumsal bir refleks oluşmalıdır.
Yani dememiz odur ki:
Bu ülke bir Irak olmamalı, bir Suriye olmamalıdır.
Bu ülke bir Afganistan olmamalı, bir Mısır olmamalıdır.
Çünkü ufukta görünen tehlike budur...