24 Kasım 2018 Cumartesi günü, öğretmenler için yeni bir “Öğretmenler Günü” idi.

Ve törenler yapıldı onlar için. Güzel sözler söylendi onlar için. Ve de övgüler dizildi onlar için.

Elbette bugün 1 milyonu aşan öğretmeniyle, ilk, orta ve lisede 18 milyona yaklaşan, yüksek öğretimle birlikte 25 milyonu bulan öğrencisiyle, 140 ülkenin nüfusunu aşan bir eğitim dünyasının öğretmenler gününü hatırlamamak ve de böyle mutlu bir günü kutlamamak olamazdı.

Ama böyle mutlu bir günün bir de perde arkası vardı… Ki, elbette bunu da bir kez daha hatırlamamak ve de hatırlatmamak da olamazdı.

* * *

Bizde iki “Öğretmenler Günü” olmuştu.

Biri 5 Ekim idi…

UNESCO ile ILO arasında “Öğretmenlerin Toplum İçindeki Yeri” konulu ve 1966 yılında imzalanan sözleşmeye dayanan…

Ve de 1994 yılında UNESCO tarafından kabul edilerek 1996 yılından bugüne 100’den fazla ülkede her yıl 5 Ekim’de kutlanan “Dünya Öğretmenler Günü”dür.

Ve diğeri 24 Kasım’dır…

Yalnız Türkiye’ye özgüdür. Öğretmenler ve tüm eğitim camiası için güzel ve mutlu bir gündür. Ne yazık ki üzerinde “12 Eylül” etiketi vardır.

* * *

Evet, bir 12 Eylül ürünü ve de bir 12 Eylül dayatması olmuştu “Öğretmenler Günü”.

-12 Eylül darbecileri önce büyük bir terör estirmişti öğretmenler üzerinde.

-Dernekleri kapatılmış, dernek binalarına el konulmuştu.

-Tüm demokratik hakları elinden alınmıştı.

-Binlerce öğretmen cezaevlerine doldurulmuş, işkenceden geçirilmiş, hayatını kaybedenler ve sakat kalanlar olmuştu.

-Ve yüzlerce öğretmen meslekten atılmıştı.

Ve de ardından 1981 yılından başlayarak 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak ilan edilmişti.

Elbette asıl amaç öğretmenleri kutlamak değildi. Amaç, 12 Eylül felsefesini eğitim camiasına kabul ettirmekti; öğretmenler üzerinden meşruiyet kazandırmaktı.

Ama öğretmen kitlesi, içine sindirememişti böyle bir dayatmayı. Ve de yıllarca burukluk içinde katılmıştı bu törenlere.

* * *

Elbette, 24 Kasım’ın da bir özelliği vardı Türkiye için…

Çünkü 1 Kasım 1928’de “Harf Devrimi” yapılmıştı; 24 Kasım’da “Millet Mektepleri” açılmıştı; Atatürk “Başöğretmen” ilan edilmişti.

Hedef, okutulmamış Anadolu halkını okur-yazar yapmaktı.

Ama asıl amaç; Arap kültüründen uzaklaşmak, toplu bir aydınlanmayı başlatmaktı.

Nitekim bu hareket, 1940’lı yıllarda Köy Enstitüleri ile Anadolu’nun kırlarına taşınmıştı. Ama o yıllarda ülkeyi yönetenler, küresel güçlerin dayatmasına ve toprak ağalarının baskısına karşı duramamış, koruyamamışlardı bu kurumları.

* * *

Evet, “Öğretmenler Günü” bir kez daha kutlandı…

Evet ama:

-Bugün eğitimin ticari bir sektöre dönüştüğü…

-Okulların diploma veren notere dönüştürüldüğü…

-Sınav sistemleriyle eğitimin iğdiş edildiği…

-Grev hakkı olmayan sendikalarla öğretmen haklarının korunamadığı…

-Özellikle de devletin öğretmeniyle barışık olmadığı ve de olamadığı…

-Ve daha da önemlisi, cumhuriyet değerlerinin tahrip edilir göründüğü…

-Ve de 95’inci yılında bile laik eğitimin tartışılır olduğu…

Yani böyle bir Türkiye’de “Öğretmenler Günü” kutlamaları ne ölçüde amacına ulaşır ya da ulaşmıştır; ne ölçüde öğretmenleri motive eder ya da etmiştir; ne ölçüde eğitim camiasını mutlu eder ya da etmiştir?

Herhalde bir sormak gerekir.

İşte bu sorularla birlikte tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlarım.