Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz, heyecandan yoksun ve buruk.

Başarı, mutluluk, güven, huzur, gelişmişlik değerleri kutlanır. Sevinilir, heyecan duyulur. Öğretmeni bitiren, ikinci iş yapmaya mahkûm eden, sosyal ve ekonomik olarak öğretmeni yerlerde süründüren bir düzende, bir günde neyin kutlamasını yapacağız?

Aslında öğretmenlerin iki günü vardır. Birincisi 1994 Yılında UNESCO tarafından kabul edilen ve yüze yakın ülkede kutlanan 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, diğeri ise bizim ülkemize özgü, Millet Mektepleri'nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın... herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmesine başlanmasının ve Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını kabul edişinin, yani 24 Kasım 1928 tarihinin yıldönümü olan gün.

Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi için, eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesi, hurafelerden arındırılması gerekir.

Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji, sosyal ve ekonomik alanda da kalkınmış ve ilerlemiştir. Bilimsel öğretiyi temel almayan ve gerekli ilgiyi göstermeyen ülkeler, başka ülkelerin oyuncağı olmak durumundadır. Kalkınmış, çağdaş ülke olmanın temel göstergesi eğitim ve öğretimdir.

Aslında Türkiye öğretmenlerinin şanlı bir tarihi vardır. Şanlı tarihin ilk ivmesi Köy Enstitüleri ile başladı, Köy Enstitüleri başta Fakir Baykurt olmak üzere, pek çok güzide eğitimciyi yetiştirdi. Şu anda eğitimde azıcık idealist ruh varsa bu o günlerden, o hamur, o mayadan gelir.

Köy Enstitülü yıllar Cumhuriyet bilincine erişmiş kadroların eğitim seferberliği idi. “Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır.” (Mustafa Kemal Atatürk).

Dönemin öğretmen lideri ve devrimci yazarı Fakir Baykurt ne güzel söylemişti; “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir.”

Egemen güçlerin öğretmene karşı hıncı bitmedi, kırk bin köyü aydınlatan bu meşalenin söndürülmesi için az çaba sarfedilmedi. Öğretmen yetiştiren okulların kapısına kara kilit vuruldu. Nitelikli öğretmen yetiştirmeye son verildi. İşsiz, öğretmenlik kariyerinden yoksun kişiler hiç olmazsa öğretmenlik yap diye atandı.

Öğretmenler bölünüp parçalanarak, özü mesleki ve demokratik örgüt iken farklı sendikalara bölünüp güçsüz düşürüldü. Aynı kaderi paylaşan öğretmenler birbirine düşürüldü.

Sözde öğretmenlerin evi vardı. Oralar, öğretmen evinden çok şehrin ileri gelenlerinin misafir ağırladığı konuk evi oldu. Devasa öğretmen evlerinde, öğretmenin birlikte oturup çay içeceği, oyun oynayacağı lokaller çok görüldü, oralar ya kökten kaldırıldı, ya da en iyimseri bodrum katlara izbe yerlere sürüldü. Egemenlerin biricik evlatlarını yetiştiren öğretmene, uygun gördüğü yerler bu havasız köhne yerler oldu. Söze gelince “Öğretmenler bizim baş tacımız edebiyatı hız kesmedi” kuru kuruya.

Makam ve mevki hırsıyla öğretmenlerin birbirini harcaması tetiklendi. Öğretmenler partiler arası menfaat geçişleri yapan, yanar-döner milletvekillerine döndü. Dün (A) sendikasındaki öğretmeni, menfaat hırsıyla bugün (B) sendikasında görür olduk. Üzülerek belirteyim öğretmenden de yanar-dönerler türetildi.

Eğitim bir ticari metaya dönüştürüldü, al gülüm, ver gülüm örneği, okul ticarethane, öğrenci müşteri konumuna düşürüldü. Bununla kalınmadı, öğretmenler özel okullarda parası olanların dadılık görevini üslenen bilgi ve görgüsünden yararlanılan insan konumuna getirildi. Haftada 26 saat ders veren sözleşmeli öğretmen 1.600 lira maaş alıyor. 1972 yılında 35 gram altın eden öğretmen maaşı, bugün 15 gram altın ediyor.

Bu güzide mesleğin hiçbir kariyerini bırakmadılar. Saygınlığını bırakmadılar.

“Öğretmenim günün kutlu olsun” demeye dilim varmıyor. Bağışla beni öğretmenim, tüm bunları saydıktan sonra bitişini, tükenişini mi kutlayım öğretmenim? Görgüsüzlüğümü bağışla öğretmenim, keşke günün gün olsaydı da kutlasaydım. Gün demek, gün görmek demek, bayram demek, keşke birlikte mutluluğun güzel günlerin anılarını yad ederek gün görüp birlikte kutlasaydık.

Bitişin, tükenişin bayramı mı olur öğretmenim? Kutlamak gününü değil de, gününü gördüğün günü (dönemi) kutlamak gibi geliyor bana, bugünün, dönemin kutlu olsun demeye dilim varmıyor öğretmenim.