"Ortadoğu Teknik Üniversitesi" yani ODTÜ, 1956 yılında ABD'nin ekonomik desteğiyle, "Soğuk Savaş" döneminde Sovyet tehlikesine karşı kurulmuştu. Amaç, ülkede ve bölgede Amerikan politikalarına sıcak bakan bir gençlik ve sıcak bakan kadrolar yetiştirmekti.

Çünkü ülke, Amerikan ve NATO üsleriyle ve de silahlarıyla donatılır olmuştu. Ortadoğu sözcüğünün amacı ise yalnız Türkiye'nin değil bölgenin Sovyetlere karşı duruşunu ifade etmekti.

Ama böyle olmadı, ODTÜ, 1960'lardan itibaren yükselen toplumsal uyanışta ABD karşıtlığının sembolü oldu. Gençlikte yükselen anti-Amerikancılığın motor gücü oldu.

1969'da ABD Büyükelçisi Komer'in arabasının yakılması, öğrenci gençlikte Amerikan karşıtlığı eylemlerin adeta kıvılcımı olmuştu. Komer (Robert Commer), CİA üst düzey görevlisidir ve Vietnam kasabı olarak bilinir; 1968-1969 yıllarında Amerika'nın Ankara Büyükelçisidir.

1968 kuşağının sembolü olan ODTÜ'de ve tüm üniversitelerde ve de tüm toplumda 68 rüzgârının etkisi halen vardır. Çünkü bu kuşak demokrasi mücadelesinde çok büyük bedeller ödemiştir. Ama ardında kalıcı bir rüzgâr bırakmıştır.

367 kriziyle başlayan ve 2007'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde bile 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Nerede bu ODTU'lüler" diyerek ODTÜ öğrencilerini siyasi bir kavganın içine çağırır olmuştur.

Zaten gençlik, özellikle üniversite gençliği en hareketli ve en duyarlı bir kesimdir. Ülke sorunlarında, toplumsal sorunlarda duyarlılığı çok yüksektir. Gençliğin bu ruh hali ve bu duyarlılıktaki samimiyet, siyasetçiler tarafından bilinmesi gereken bir özelliktir.

Türkiye gençliğinin duyarlılığını, tüm demokratik sorunlarını çözmüş, refah düzeyi yüksek Avrupa ülkeleriyle kıyaslamak da doğru bir ölçü değildir.

Çünkü:

-Bu ülkede demokrasi tam olarak oturmamıştır.

-Düşünce ve ifade, siyasi bir suç olmaktan çıkmamıştır.

-İnsan hakları henüz tam olarak yerleşmemiştir.

-Çağdaş ölçülerde bir "Sosyal Devlet" inşa edilmemiştir.

-Bu ülkede toplumsal barış tam olarak sağlanmamış, etnik ve inanç sorunları çözülmemiştir.

-Bu ülkede feodal yapı, feodal kültür 89 yıldır tasfiye edilmemiş, edilememiştir.

-Ve bu ülkede halen bir laiklik sorunu vardır.

-Ve daha da önemlisi bu ülkenin milli kaynakları emperyal sermayenin kontrolü altındadır.

Bu sorunların çözümünü istemek, bu sorunları çözememiş ya da çözmemiş siyasilere karşı gençliğin tepkisi elbette olacaktır. Bu tepkiyi gösteren gençliğin sağcı ya da solcu olması da önemli değildir.

Daha demokratik bir Türkiye istemi, emperyal sömürüye karşı gösterilen tepki, sağcı ya da solcu her insanın paylaşması gereken bir tepki değil midir?

Elbette gençlik bir ot değildir. Üniversite gençliği de bir kapıkulu değildir. Hassasiyet gösterdiği konularda koyacağı tepki, onun yurtseverlik duygu yoğunluğunun dışa vurumudur. Ve de böyle görülmelidir.

İşte, 18 Aralık 2012 günü ODTÜ'de gösterilen tepki böyle görülür olmalıydı...

Ne olabilirdi Başbakan Erdoğan ODTÜ'ye büyük bir polis gücüyle ve büyük bir korumayla girmiş olmasaydı?

Ya da öğrencilerin gösterdiği tepkiye, büyük bir şiddet kullanılmamış olunsaydı ne olabilirdi?

 

Gençliğinden korkmayan, gençliğinden ürkmeyen, tepkilerine daha sevecen bir yaklaşım gösterilseydi ne olurdu? Ne kaybederdi Türkiye?

Ama olmadı. Sanki bir başkaldırıyı bastırır gibi, büyük bir şiddet kullanılır oldu. Günlerdir ODTÜ olayları konuşulur, üniversiteler yarılır, siyasal yandaşlık olarak bölünür oldu.

Adeta üniversiteler üzerinde bir operasyon hazırlanır oldu. Sayın Başbakanın konuşmalarından böyle bir olasılık sezilir oldu.

Çünkü ne zaman siyasal iktidar üniversiteleri hedef almışsa, demokrasinin askıya alındığı bir süreç başlatılır oldu bu ülkede.

Eğer ODTÜ olaylarından hareketle, siyasal iktidarın üniversiteler üzerinde bir projesi varsa, bu tehlikeli bir sürecin başlangıcı olur ki, herhalde Türkiye bundan çok şey kaybeder.