Bizim ve bizim gibi ‘kültürü ve demokrasi anlayışı tartışmalı’ toplumlarda, amacı ve türü ne olursa olsun; nerede seçim varsa; orada samimiyetsizlik, orada ikiyüzlülük, orada kuşku, orada hinlik, orada ödün vardır...

Yani?

Yani her türlü kirlilik, her türlü ahlaksızlık (özellikle) seçim dönemlerinde depreşir...

Yani?

Yani nerede seçim varsa, orada yalan dolan, orada yolsuzluk vardır.

Yani?

Yani bu anlayışla, bu mantıkla yapılan seçimler, sıkıntıları gidermez, gidermiyor... Tam aksine sıkıntıları katmerler, (nitekim de) katmerliyor.

Yani?...

Yani bu sistemle, bu mantıkla, bu anlayışla yapılan hiçbir seçim; ülkeye istikrar getirmez... Nitekim bugüne değin de getirmedi...

Tavır bu tavır, anlayış bu anlayış olduğu sürece; bundan sonra da getirmeyecektir...

* * *

Bunu bilip, buna inandığım için her seçim döneminde, ruhsal dengem bozulur... Seçim dedikodularının başlayıp, seçim kararının alındığı tarihten, seçimler bitene kadar geçen süre içersinde, hep gergin ve sinirli olurum...

Rahatsızlıklarım depreşir...

Acılar, ıstıraplar içinde kıvranırım...

Dellenirim...

Gazeteleri okur ayrı, televizyon kanallarını izler ayrı, sokağa çıkar ayrı dellenirim...

Hayatında tek bir kitap okumamış, eğitimsiz, sorumsuz kişilerin oyuyla; okuyan, araştıran, soruşturan, izleyen, insan olmanın erdemlerini taşıyan bir kişinin oyunun, nitelik ve nicelik olarak aynı tutulmasını içime sindiremem...

İktidar olma ve iktidarda kalma gücünü; niteliksiz, bu malum güruhtan aldığı için, onların sürekli çoğalmasını isteyen, onları “...Allah ne verdiyse devam...” diye teşvik eden takiyecilerin sık sık yüzünü görmek, midemi bulandırır...

Amipler gibi bölünüp, pıtrak gibi çoğalan partilerin liderciklerinin, incir kabuğunu doldurmayacak söylemleri, ülserimi azdırır...

Olur olmaz her yere asılan seçim afişleri; yerlerde sürünen büyük küçük broşürler; dağlara, taşlara, duvarlara yazılan yazılar; seçim adına yaratılan ses ve görüntü kirlilikleri çıldırtır beni...

Küfürbaz kişiliğim öne çıkar...

Ağzım bozulur... Başkalarından duyduğum zaman ayıpladığım sözcükler, ayırdında olmadan benim ağzımdan da dökülüverir...

Üç çeyrek asırlık yaşamımda kazandığım bilgi ve kültür birikimimi kullanıp; tepkilerimi dizginlemek ve kontrol altında tutmak için çaba gösteririm, ama nafile...

Beceremem...

Sövgü kültürüm, bilgi kültürüme galip gelir...

Söverim...

Söver söver bir daha söverim...

Kimi siyasilere de, seçmenlere de...

Ama daha çok kraldan fazla kralcı olan seçmene kızar, onlara söverim...

Katilliği, hırsızlığı, yolsuzluğu, uğursuzluğu, iş bilmezliği tescillilere; “bu vatan seninle gurur duyuyor...” diye höykürmekten kıçını yırtan militandan bozma seçmen güruhuna kafayı takar, onlara söverim...

Ekonomiyi nasıl düzelteceğini, işsizliğe nasıl çözüm bulacağını, aç insanları nasıl doyuracağını bir kenara bırakıp; “bayrak inmez... ezan susmaz...” söylemleriyle dini siyasete alet eden din simsarlarına sinirlenir, onlara söverim...

Kural dışı, mantık dışı, yasa dışı istekleri olan zibidilerin; “benim işimi görürsen seni destekler, sana oy veririm...” diyen taleplerine tanık olur, onlara söverim...

Bu tür taleplerin; yasa dışı, kural dışı, bilim dışı olduğunu bile bile, bu toplumun geleceğini hiçe sayarak; sırf oy uğruna, o zibidi seçmenlere, “yaparım/veririm” sözünü veren zibidi siyasetçileri(!) görür, onlara isyan eder, onlara söverim...

Bu eğitim ve bu kültür düzeyine, bu algılama yeteneğine sahip seçmenin; bu sistem içerisinde, ülkenin çıkarları doğrultusunda, seçme görevini yerine getirebileceğine; bu ülkeyi yönetebilecek kapasitede insanları iş başına getireceğine hiçbir zaman inanmadım ve inanmıyorum...

Onun için her seçim döneminde, eski rahatsızlıklarıma bir yenisi daha eklenir…

Acılar içinde kıvranırım.

Ama size bir şey söyleyeyim mi?

Sövmek var ya sövmek... İşte o çok rahatlatır beni...

Siz de deneyin, rahatlarsınız...