Hiçbir günah cezasız kalmaz. Hayatınızın her anında verdiğinizin karşılığını mutlaka geri alırsınız. Siz bu olaylarla bir bağ kursanız da kurmasanız da, bu yaşamın bir kuralıdır. Ne yaparsanız o ortaya koyduğunuz şeyin neticesi bir bumerang gibi size geri yansır. Siz ne düşünürseniz, ne yaparsanız, ne üretirseniz, ne dağıtırsanız, o ürettiğiniz ve dağıttığınız şeyin cinsinden karşılığını görürsünüz.

Hiçbir hareket, hiçbir davranış, hiçbir niyet karşılıksız kalmaz. Bu hakikat dolayısıyladır ki, halk arasında “Ne ekersen, onu biçersin!” veya “Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına!”, “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma” , “Rüzgar eken fırtına biçer”, “ Alma garibin ahını, çıkar aheste aheste” sözleri hep etme-bulma dünyasını anlatan atalarımızın meşhur sözleridir.

Yaptığınız her iyilik ya da kötülük döner dolaşır yine sizi bulur.

Dünyadaki tüm kaosun ve savaşların tek nedeni de maalesef budur.

Bununla ilgili güzel bir hikaye vardır:

Bahçesindeki bir fidana çok kıymet veren Hârun Reşid, fidanı iyice sulayıp, gülünü kimseye koparttırmadan kendisine getirmesi için bahçıvanına emreder. Bahçıvan, bu emri yerine getirmek için, gece-gündüz fidanın üzerine titreyip hizmet ederken; bir gün, henüz yeni açılmış olan gülün dalına konan bir bülbülün, gagalayarak gülün yapraklarını uçurup, darmadağın ettiğini korku ile görür. Endişe içinde gidip, padişaha bülbülün yaptıklarını anlatır. Padişah:

-Üzülme efendi, bülbülün bu yaptığı yanına kalmaz! der.

Ferahlayan bahçıvan, tekrar ağaçların arasında işine döner. Bir gün bakar ki, otların arasında dolaşan bir yılan, o bülbülü ağzına almış, dikenlerin arasına doğru kayıp gider. Durumu yine padişaha anlatan bahçıvan, bu sefer de aynı cevabı alır:

-Üzülme efendi, yılanın da ettiği yanına kalmaz!

Bir müddet sonra bahçıvan, yine otlar arasında dolaşırken, işi azıtan azgın yılan, bahçıvanın ayağına dolanmaz mı?

Hemen elindeki kürekle kendini kurtaran bahçıvan, yılanın başını ezer ve yaptığını da Hârun Reşid’e anlatır. Hârun bu defa da:

-Üzülme efendi, senin yaptığın da yanına kalmaz! der.

Nitekim, çok sürmez. Bahçıvan, Hârun Reşid’in öfkesini celbedecek bir suç işler. Padişah, cezalandırılması için, onu hâkimin huzuruna sevkeder. Ancak, bahçıvan, hâkimin bütün suallerine:

-Ben ancak Halife Hârun Reşid’e karşı konuşurum. Başka kimse, benden cevap alamaz, diye inad eder.

Nihayet Hârun Reşid’in huzuruna getirilen bahçıvan, şöyle konuşur:

-Padişahım, sen bülbülün yaptığı yanına kalmaz, dedin; onu yılan yuttu. Yılanın da yaptığı yanına kalmaz, dedin; onu da ben öldürdüm. Benim de yaptığımın yanıma kalmayacağını, söyledin; işte o da oldu. Beni zindana attırmaktasın. Acaba bütün edenlerin ettikleri yanına kalmayınca, senin ettiğin yanına kalacak, sana da bir eden bulunmayacak mı? Zât-ı Şahaneniz, benim kusurumu affedip, hayatımı bağışlayınız. Siz bana etmeyiniz ki, size de bir eden bulunmasın…

Padişah, bahçıvanın bu konuşmasından son derece ibretli bir ders aldığı için, şahsına karşı işlediği kusurunu affederek onu bağışlar.

Ona bir şey yapmadığı için, Hârun Reşid’e de başkası bir şey yapmaz…

Gelelim bizim ülkemize…Son günlerde liyakatsiz, ehliyetsiz, kuralsız ve hukuk duygusunu yitirmiş siyasetçi ve bürokratların sayısının arttığını gözlüyşoruz. Türkiye’nin milli çıkarlarının nerede olduğunu ne bir bilen, ne de umursayan var. Bu olumsuzlukları sorgulamaya kalkışanlar hemen dış güçlerin dostu olarak yaftalanıyor. Beceriksiz acemilerin elindeki dış politikamız enkaz durumuna gelmiş.

Sadece dış politikamız mı enkaz.

Kentleşme, sanayi ve teknoloji gibi sektörlerde dünyayla yarışamıyoruz.

Milli gelirimiz azalıyor, kişi başı gelirimiz düşüyor.

Eğitimde, bilimde, sanatta, hukukta listelerin dibini bulmuşuz.

En yüksek faizi ödüyoruz,

En yüksek enflasyonu yaşıyoruz.

Gençlerimizi eğitemiyoruz.

Asgari ücretimiz, çalışma hayatımızın ortalama ücreti olmuş. Asgari ücret yoksulluk sınırının altında kalmış. Finansal sistemimizi Dolar’a bağlamışız.

“Yiyecek her zaman buluruz. Önemli olan beka” laflarına sığınarak idare ediyoruz.

Amma,

Beka meselesi olan şey ekonominin kendisidir. Kirasını ödeyemeyen babalar, akşam evinde çocuklarını neyle doyuracağını bilemeyen anneler beka meselesidir. Ve emin olun, bundan daha büyük bir beka meselemiz yoktur.

Ülkede nasıl ve hangi sürede onarılabileceği belirsiz büyük bir ekonomik hasar var.

Çivisi çıkmış bir devlet mekanizması…

Siyasetin dilinin böldüğü, ayrıştırdığı, kutuplaştırdığı, insanlar varken, yaşanan tüm bu olumsuzlukların tek müsebbibi, hükümet değildir. Hükümetin yanında halkın kendisi de sorumludur. Çünkü bu hükümet zembille gökten inmedi, AKP kadrolarına hükümet olma yetkisini veren de bu halktır. Ne umuyordunuz ne buldunuz?..

Akaryakıtın 34 TL olduğu, her şeye zam üstüne zammın geldiği bu günlerde “kendim ettim kendim buldum” demekten başka bir şey bulamıyorum.

eki tercihini Ak Parti hükümetinden yana kullanan kişilerin tercihinin sonucunu başkaları çekmek zorunda mı ? Maalesef çekmek zorunda.. Yok ki…Kasada para yok ki…Elbette 5 kuruş verip 50 kuruş geri alacak.

“Ne umarsın bacından, bacın ölüyor acından!”

Bu zamlar film öncesi fragmandı…Hepimize, yeni hükümet ve beraberinde getirdikleri hayırlı uğurlu olsun..

Sevgiyle Kalın..