Bugün sizlere Doç. Dr. Şafak Nakajima’nın bir paylaşımından yola çıkarak yaşamımıza yön veren tercihlerimizin bizi nerelere götürdüğünden söz etmek istiyorum.

Araştırıcılar, İngiltere’deki Rochester Üniversitesi son sınıf öğrencilerine geleceğe yönelik düşüncelerini ve amaçlarını sormuşlar. Verdikleri yanıtları ise, dışsal ve içsel amaçlar olarak iki grupta sınıflandırmışlar. Örneğin çok para kazanma, ünlü olma, çekici görünme gibi kavramlar dışsal amaç; başkalarına yardım etme, öğrenme ve kişisel gelişim gibi zihinsel olanlar ise içsel amaç kabul edilmiş.

Öğrenciler mezun olup hayata atıldıktan birkaç yıl sonra araştırmacılar onları yeniden bularak bu kez de o andaki durumlarını değerlendirmişler. Sonuç, gerçekten çok ilgi çekiciymiş. Birinci grupta yani dışsal amaç sınıflamasında yer alan öğrenciler iş hayatlarında gerçekten çok başarılı olmuşlar. Üniversiteyi bitireli henüz birkaç yıl geçmesine rağmen yüksek gelirli işleri, son model arabaları ve bankada hatırı sayılır birikimleri olduğu belirlenmiş.

Ancak, aynı gruptaki insanların bedensel içsel sağlıkları incelendiğinde işlerin hiç de iyi gitmediği fark edilmiş. Yoğun bir huzursuzluk ve başarısız olma korkusu içindelermiş. Olur, olmaz her şeye öfkelenen ve çabucak parlayan, sabırsız ve kırıcı bir yapıdaymışlar. Karşıdakinin ne söylediği ya da ne yaptığının onlar için pek önemi yokmuş. Bencil ve dünyanın kendi çevrelerinde dönmesini bekleyen bir karakter yapısı içindeymişler.

Bu kadarıyla kalsa gene iyi. Ayrıca bu kişilerde, ruhsal sorunların yanı sıra baş ağrısı, karın ağrısı, enerji kaybı gibi bedensel yakınmaların da olduğu saptanmış. Yani, gün boyu yaşadıkları gerginlikler bedenlerindeki bazı sigortaların da atmaya başlamasına neden oluyormuş.

Buna karşılık, içsel yani öğrenme, kişisel gelişim, topluma katkı gibi amaçların peşinde olanlara gelince; onlar da iş hayatında başarılı olmuşlar ama birinci gruptakiler kadar değilmiş. Ancak bu durumlarından gayet memnunmuşlar ve hiç şikâyet etmiyorlarmış. Yaşantılarına büyük bir huzur ve memnuniyet duygusunun hâkim olduğu, ayrıca da çok daha az fiziksel yakınma görüldüğü belirlenmiş. İçsel amaçları olan bu kişiler, dışsal amaçları olanlara oranla daha özerk, yetkin ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde birinci gruptakilere göre çok daha başarılı bulunmuş.

Bu bulgular aslında çok önemli bir gerçekliğe işaret ediyor.

Dışsal yani toplumsal pastadan daha fazla pay kapma yarışı bizi kendi özümüzden koparıp uzaklaştırırken, robot benzeri yapaylaştırıyor ve duygularımızı öldürüyor. İçsel amaçlar ise tam tersine bizi özümüze yaklaştırıyor, kendimizle buluşturuyor; kısaca hayatla barıştırıyor.

Yanındayken, kendinizi rahat hissettiğiniz insanlara dikkat edin! Bu insanların gösterişten uzak, sade, mütevazı, kendisini başkalarına beğendirmek için çırpınmayan, kendi olabilen, içsel amaç ve değerlere sahip gerçek insanlar olduklarını göreceksiniz.

Ne mutlu onlara…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

Umduğumuz gibi olsaydı hayat, sandığımız gibi yaşardık. Bulduklarımızla yetinseydik, kaybettiklerimize ağlamazdık. Tolstoy

Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek. MS 65 Seneca

Yaşamı eğlence sayarsan eğlencedir, acı sayarsan da acıdır. İtalyan Atasözü

Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. PLATON

”Her nefis ölümü tadacaktır” âyetini bankalara ve makam koltuklarına yazmalı, tabutlara ve mezarlıklara değil. İlber ORTAYLI

Hayat üç buçukla dört arasındadır; ya üç buçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın... Neyzen Tevfik