Bir İlahiyat Profesörü, televizyonda Türkiye'nin gözüne baka baka "Namaz kılmayan hayvandır" dedi.
12 Haziran Pazar günü, TRT-1 kanalında "Ramazan Sevinci" programına katılan bir İlahiyat Profesörü, Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi dekanlığı yapan, bugün ise Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi olan Mustafa Aşkar söyledi bu sözü.
Üstelik halkın vergisi ile yaşayan TRT'de...
Üstelik İslam dünyasının en kutsal ayı Ramazan'la ilgili bir söyleşide...
***
Elbette sormak gerekir:
-Özellikle Batılı güçler tarafından bölgedeki inanç farklılıkları olabildiğince kaşınırken...
-Ve bölge mezhep savaşlarına mahkûm edilirken...
-Bu sözlerin topluma nasıl yansıyacağı düşünülebilmiş midir?
-Bu sözlerle neye hizmet edileceği görülebilmiş midir?
***
Elbette ki sorun, bu İlahiyat Profesörünün şahsı değildir. Akademisyen kimliği ya da akademisyen unvanı hiç değildir.
Sorun, bu sözün arkasındaki zihniyettir.
Sorun, bu sözü söyleten bilinçaltı birikimdir.
Ve sorun, zaman zaman dışa vuran ve de giderek büyütülen bir kin ve nefrettir.
***
Sorun, özellikle de böyle bir ayda:
-Görevi, bulunduğu alanda toplumu ve kişileri aydınlatması gerekirken...
-Görevi, toplumu barışa ve hoşgörüye davet etmesi gerekirken...
Bir nefret tohumunu ekmektir.
Ve de bu bakışla inanca hizmet edildiğini sanmaktır.
İşte sorun budur.
***
Haziran 2014'te, Diyanet işleri Başkanlığının (DIB), bir araştırması yayınlandı.
DİB'in isteği ile Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan ve "Türkiye'de Dini Hayat" konulu bu araştırma, 15 Mayıs-20 Eylül 2013 arasında 81 ilde yapılmıştı.
Araştırma sonucuna göre Türkiye nüfusunun % 99,2'si Müslüman, beş vakit namazını kılanların oranı % 42,5 idi.
Yani beş vakit namaz kılmayanların oranı % 57,5 idi.
Prof. Mustafa Aşkar, bu sonuçları görmüş müdür ya da itibar etmiş midir, bilemiyoruz.
Ama yine de bir özür dilemiştir. "Yanlış anlaşılmaya ve maksadını aşan yorumlara sebebiyet verdiğim için kamuoyundan özür diliyorum" demiştir.
Demiştir, demiştir ama "namaz kılmayan hayvandır" sözü ile bu toplumun zihinlerine yeni bir nefret tohumunu da ekmiştir.
***
-Kusura bakılmasın ama asli görevinin ötesine geçerek kendini İslam'ın, Kuran'ın ve Hz. Muhammed'in avukatı ilan eden bir zihniyet yeşertilmiştir bu ülkede. Öyle ki:
-İnanç, toplum üzerinde bir baskı olarak kullanılmaktadır.
-Bilerek ya da bilmeyerek şiddete hizmet edilmektedir.
-Aslında inanca en büyük zarar böyle verildiği gibi, toplumun inanç değerleri siyasetin hizmetine sunulmaktadır.
Zaten bu ülkede sakat olan bir düşünce; dindarlığın namaz kılmayla, modernliğin rakı içmeyle ölçülür olmasıdır.
***
Oysaki bu ülkede yapılması gereken:
Yüzyıllar önce Mevlana'nın, Yunus'un, Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya ektiği hoşgörü tohumlarını yeşertmektir.
Ayrılık ve nefret tohumlarını zihinlerden silmektir. Ve de özellikle bu ayları bir fırsat olarak görmektir.