2013 yılından beri 20 Mart “Dünya Mutluluk Günü” olarak kutlanıyormuş.

“Kutlanıyormuş” diyorum, çünkü bu günün ben de farkında değildim.

Kutlamakta olduğumuz pek çok gün ve hafta var. Bundan şikayetçi olmamamız gerekiyor, çünkü her gün veya hafta, bir konu ile ilgili farkındalık oluşturuyor. Dikkatlerin o konu etrafında toplanmasını sağlıyor.

“Dünya Mutluluk Günü” de, yalnızca adıyla bile insanlara mutlululuk telkin ederek “olumlu” bir işlevi yerine getirebilir.

Hemen her gün, sevdiğimiz insanlara, dostlarımıza, -naçizane- bizler okurlarımıza, “umut” aşılamaya çalışmıyor muyuz? En kötü koşullarda bile hayallerimizden vazgeçmememiz gerektiğini söylemiyor muyuz? Dahası, küçük şeylerden mutlu olmayı bilmenin önemini, olabildiği kadar tüm çevremize duyurmanın çabasını göstermiyor muyuz?

Hep pozitif ve umutlu olmak, hep küçük şeylerden mutluluk çıkarmayı başarabilmek…

Bu bir günde, bunları bir kez daha hatırlamak ve inancımızı tazelemek de başlıbaşına güzel değil mi?

*

Ama, Amerika’da yayınlanan bir araştırmaya göre, mutluluğu aramak mutluluk getirmiyormuş!...

Bilim insanları, mutlu olmak amacıyla yapılan faaliyetlerin insanları negatif bir sarmala sürükleyebildiğine dikkat çekmişler. Buna neden olarak da, söz konusu kişilerin bu faaliyetler için yeterli zamana sahip olmadıkları hissine kapılmalarını ve zaman baskısı hissetmelerini göstermişler. Zaman kaygısı olmayanların daha mutlu olabildiklerini tespit etmişler.

Zaman ve mutluluk…

Gerçekten değerlendirmeye değer…

*

Belki de, insanın kendi kendisini “mutlu olmaya” zorlaması, salt “mutluluk” arayışıyla farklı kalıplar içine girmeye kalkışması, tam tersine sonuçlar veriyor.

Mutlu olacağım derken, bir de bakıyor ki, daha da mutsuz olup çıkmış…

Belki de, yaşamın doğal akışı içinde küçük küçük hoşluklardan mutluluk çıkarmak daha doğru, daha

kolay…

Temelinde de elbette, dingin bir ruhsal yapı gerekiyor, iyimserlik gerekiyor…

Güzel duygularla, gülümseyerek hayata bakabilmek gerekiyor.