Başbakan Erdoğan, 17 Şubat günü Mardin/Midyat'ta bir konuşma yaptı. "...kimse bizim karşımıza Kürtlükle, Türklükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız" dedi ve tartışma başladı.

Yani son günlerin önemli tartışma konusu, "milliyetçilik" oldu. Popüler olanı ise milliyetçilik mi, ulusalcılık mı idi.

Milliyetçilik, 1789 Fransız ihtilali ile önce Avrupa'ya ardından tüm dünyaya yayılan ideolojik bir olgu olmuştu.

Burjuva devrimlerinin oluşumu ve imparatorluk kültürünün parçalanma sürecinin itici gücü; 19. ve 20. yüzyılda, ulus devletlerin inşasının temel ideolojik harcı olmuştu.

***

Peki milliyetçilik nedir?

-TDK sözlüğünde, "ulusçuluk ve aşırı derecede ulusçu olma" olarak tanımlanmıştır.

Ayrıca:

-Milliyetçilik, milli duyguların yoğunlaştırılıp bir enerjiye dönüşmesidir diyebiliriz.

-Milli duyguların, milli bir dayanışmaya çevrilmesidir diyebiliriz.

-Millet olarak var olabilmenin enerji kaynağıdır diyebiliriz.

Ancak milliyetçilik öyle bir duygudur ki;

Bir yandan bir millete yaşama gücü ve enerji verir.

Diğer yandan egemen güçlerin hükmetme aracı olabilir.

Daha da tehlikelisi, emperyalizmin bir ülkeyi parçalamak için kullandığı ideolojik bir araç haline gelebilir.

Biraz açıklamak gerekirse:

Egemen güç; siyasal ve sosyal muhalefeti bastırmak, demokratik tepkileri sindirmek için kullanabilir. Ülkemizde, özellikle darbe dönemlerinde olduğu gibi...

Emperyal güç; bir ülkeyi bölmek, bölücü ve ayrılıkçı eğilimleri geliştirmek için kullanabilir. Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu'da olduğu gibi...

Kaldı ki küresel güçlerin bölgemizde, özellikle Arap dünyasında, milliyetçi argümanları ve inanç farklılıklarını kullandığı çok açıktır. Irak'ta, Suriye'de olduğu gibi...

İşte Türkiye'yi bekleyen tehlike budur... Yani aşırı milliyetçilik vurguları, birleştirme yerine ayrıştırmayı tahrik edecektir. Emperyal gücün istediği ortamı oluşturacaktır.

Türkiye'de bütün siyasal güçler, bu açıdan kendini bir sorgulamalıdır.

***

Irkçılığa dönüşen milliyetçilik ise ülkeyi parçalamak, demokrasiyi askıya almak isteyen güçlere, daha da büyük bir fırsat yaratmış olacaktır.

Milliyetçiliğin ırkçılığa dönüştüğü ikinci dünya savaşı öncesinde; Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da yani tüm Avrupa'da her türlü sosyal ve siyasal muhalefetin nasıl bastırıldığı ve nasıl kana bulandığı bilinmelidir.

Üstün ırk olarak dünyayı fethetmeye kalkan Alman Nazilerinin ikinci dünya savaşında, bütün Avrupa'yı kana buladığı unutulmamalıdır.

Şu da bilinmelidir ki, soyut bir milliyetçilik, doğal olarak ırkçılığa kayacaktır. Hatta lümpenleşecektir. Ve de kaçınılmaz olarak bir şiddet aracı olacaktır.

Günümüzde bile Almanya'daki ırkçılığın, yabancılara ve de özellikle Türklere uyguladığı şiddet, açık bir kanıttır.

***

Ve bugün görmekteyiz ki, ülkemizde giderek bir milliyetçi kamplaşma adım adım örülür, ayak sesleri duyulur olmuştur. İşte söndürülmesi gereken, bu oluşumdur.

Artık günümüzde, özellikle emperyalizmin baskısı altında olan bizim gibi ülkelerde, milliyetçiliğin dolgu maddesi yurtseverlik(vatanseverlik) olmalıdır.

Yani milliyetçilik yurtseverliğe evrilmelidir.

Çünkü yurtseverlik, etnik ve inanç farklılıklarını öteleyen, birlikte yaşama mesajı olan toplumsal bir olgudur, Ve de anti-emperyal bir dokusu vardır.

De Gaulle diyor ki, "Vatanseverlik, her şeyin önüne kendi halkımıza duyduğumuz sevgiyi koymaktır. Milliyetçilik ise, diğer toplumlara karşı duyduğumuz nefretin her şeyin önüne geçmesidir."

Herhalde, ırkçı bir milliyetçilik bundan daha çarpıcı ifade edilemezdi.

***

Bugün ülkemizde:

-Türklük elden gidiyor endişesi...

-Ülke bölünüyor korkusu...

Milliyetçi söylemleri ve milliyetçi duruşu kabartmıştır. Bu duruş, Türk sağında "milliyetçilik", Türk solunda "ulusalcılık" olarak kendini ifade etmiştir.

Bunda, özellikle 90 yıldır tabu olan etnik kimliklerin uyandırılışı, etnik sorunların yeni tartışılır oluşu belirleyici olmuştur.

İktidar ve muhalefet arasında, özellikle "Kürt Sorunu" için ortak bir projenin oluşturulamayışı, daha da önemli bir neden olmuştur.

İşte, içinde bulunduğumuz bugünlerde:

Politik süreç, daha açık olmalıdır.

Siyaset, özellikle milliyetçi kamplaşmayı besleyen bir dilden uzaklaşmalıdır.