Yazımız incelemeler sonucu oluşmuş köklü bir yazı değildir. Ömür boyu, rastlantı sonucu, hafızamda kalmış bazı bilgilere; günümüzün imkânlarından faydalanılarak katkıda bulunulmuş; duygusal bir yazıdır.
O bakımdan yanlış şeyler yazarsam, anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Yani, “Sürçü-lisan edersek af ola” derler ya; ben de öyle diyorum.
Mevlana Celalettin Rumi ve oğlu Sultan Veled’i edebiyat dersimizde peş peşe okuduk. Okunan kısım şair taraflarıydı.
Mevlana coşkulu ve güçlü bir şair, şiirlerini (Mesnevi dahil) farsça yazmış. Sultan Veled’in de çoğunluğu farsça yazdığı şiirleri güzel ama babasınınki gibi coşkulu değil.
Bunları okurken o zamanlar edebiyat alemimizde, batılılara kızgın yazılar yazan edebiyatçılarımız vardı.
Kızgınlığın sebebi Mevlana’yı İranlı olarak tanımlıyor olmaları idi. O tartışmalı yazıların olumlu sonucu Mevlana’yı daha iyi tanımamızı¸ Şeb-i Arus (düğün gecesi) 17 Aralık kutlama günlerinin doğup gelişmesini, uluslararası pozisyon almasını sağladı.
30.9.1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuş, âlim, saygın zat olan babasının (dedesi de öyle) Selçuklular zamanında Karaman’a yerleşmesi ile çocuk yaşta Anadolulu (Rum-i) olmuştur.
Daha sonra Konya’da vefatına kadar kalmıştır. Mevlana ile ilgili bilgiler; yazılı ve görsel medyada çok işlendiği için benim ekleyeceğim bilgi olamaz, ama gelişmiş ülkelerin, Hristiyan insanlarının Müslüman din adamlarına sıcak bakmazken, Mevlana’ya sımsıcak bakmaları önemlidir.
Dikkat çekicidir.
*
Alçak gönüllük abidesi oğul Sultan Veled’in Mevlana’nın gölgesinde kalışını, törenlerde yeterli yer verilmemesini ben üzücü buluyorum.
Mevlana’nın eserlerinin günümüze kadar düzenli gelmesini sağlayan Sultan Veled’in disiplinli hayatıdır. Baba oğul arasındaki yaş farkı sadece 19 yıldır. Babasının ölümünde 47 yaşında olan Sultan Veled, son derece saygılı bir şekilde babasına hizmet etmiştir. Baba da oğlu geldiği zaman ayağa kalkarak karşılamak suretiyle oğlunun saygınlığını çevreye ilan etmiştir, denebilir ama Sultan Veled’den sadece bir yaş büyük olan Çelebi Hüsameddin’e uymasını öğütlemiştir. Bu arada Çelebi Hüsameddin’in Mevlana’ya Mesnevi’yi yazmasını önerdiğini, Mevlana Mesnevi’yi söylerken yazdığını, yani kâtiplik yaptığını, son düzenlemeleri de yaparak 25618 beyitli 6 ciltlik muhteşem eserin oluşmasına katkı sağladığını vurgulayalım.
Ayrıca ‘Mesnevi’nin anlamını atlamayalım. Mesnevi bir şiir türüdür. Örneğin kandil gecelerinde ve gerekli zamanlarda okunan Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif’i mesnevi tarzında yazılmıştır.
*
Alçak gönüllük örneği dediğimiz Sultan Veled’le ilgili bir bilgiyi sunarak yazımızı sonlandıralım;
Mevlana’nın ölümünden 7 gün sonra Çelebi Hüsameddin başta olmak üzere Mevlana’nın yerine geçmesi, Sultan Veled’den istenmişse de o, “Sufi hırkaya, yetim de sanata yaraşır. Sen babamın zamanında halifemiz ve arkadaşların büyüğü olduğun gibi bu dönemde de halifemiz büyüğümüzsün; şahsın vasiyeti gereği taht ve halifelik senindir” diyerek isteği kabul etmedi.
On sene sonra Hüsameddin Çelebi’nin ölümünden sonra 7 sene yaşayan Kerimeddin b. Bektemur’a bağlandı. Onun ölümü ile halifeliği kabul etti.
Mevlevi tarikatının kurucusu da Sultan Veled’dir. Allah rahmet eylesin.
En güzel günler sizlerin olsun.