26 Kasım 2011’de ABD’nin Florida eyaletinde ki Cape Canaveral üssünden fırlatılan Curiosity (merak) adlı uzay aracı 256 gün sonra 7 Ağustos 2012’de Mars’a inmiş.

Yaklaşık 9 aydır, saatte 21,243 km. hızla 570 milyon km. yol yaparak Mars’a inen Merak’ın, Mars’ta 14 yıl kalacak kadar nükleer enerjisi varmış. 900 Kg. ağırlığında ki Merak 12 kamerasıyla Mars’ı koklayarak, tadarak, inceleyerek dünyaya 14 yıl binlerce fotoğraf gönderecekmiş. Merak ABD’ne 2,5 milyar dolara mal olmuş.

14-15 ve 16. yüzyıllarda merak ederek okyanuslara açılan aklı evvel, cesur, gözüpek ve maceraperest Avrupalılar keşfettikleri. kuzey ve güney Amerika’nın yerlilerini katlederek bugünlere geldiler.

Bu gözüpek ve acımasız maceraperestlerden oluşan Amerikalılar son yüzyılda da dünyanın en zeki gençlerini okul burslarıyla Amerika’ya çekerek bilim ve teknolojik alanında müthiş bir ivme yakaladılar.

Amerikalılar bu yüzden merak ediyor, soruyor, sorguluyor, araştırıyor üretiyor, pazarlıyor ve dünyayı idare ediyor. Şaşırmamak lazım.

27 Temmuz’da başlayan Londra Olimpiyat oyunlarında iki altın, iki gümüş bir de bronz madalya alabildik. Bizlere hayal kırıklığı yaşatan diğer sporcularımızın içler acısı halini üzülerek izledim.

Yıllardır Olimpiyatlarda başarılı olamadığımız için, başka bir gezegende yaşar gibi batılı ülkelerin sporcularını hayranlıkla izliyoruz.

Çünkü, ulusal bir spor politikamız yok. Spor kültürümüz de futbolla sınırlı.

1970’de Serik lisesinde öğretmen yokluğundan 11 derse giriyordum. Beden Eğitimi dersi haftada bir saatti.1971 yılında Cumhuriyet gazetesi serbest kürsüsüne bir yazı yazarak “Lise ve ortaokullarda Beden Eğitimi derslerinin en az haftada iki saate çıkarılmasını” rica etmiştim. Dinleyen kim!

Her ilçeye ve beldeye liseler açılınca öğretmen sıkıntısı had safhaya çıkmıştı. Öğrenci çok. Okullar  yetersiz. Bakanlık elektrik ve su parası göndermez, velilerden para toplayınca kıyameti koparır.

Bin türlü yoklukla okulu idare etmeye kalkarsın, yine de yaranamazsın. İsyan edince, “hocam çok konuşuyorsun” derler. Öğretmen arkadaşlarım, “hocam bizler de bir zamanlar senin gibiydik. Zamanla hale uyduk. Sen de alışırsın” dediler.

Ben alışamadım. Tabuları yıkamadım. Sonunda Ziya Paşa’nın gibi düşünerek;

"İdraki mââli bu küçük akla gerekmez, (Aklımız az, idrakımız sınırlı)

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez… (Bu akıl terazimiz bu kadar derdi çekmez) diyerek, 1979 Temmuz ayında öğretmenlikten ayrılıp Mobil Oil Türk A.Ş.’ne girdim. 

Cehalete dayalı bu nufus artışı devam ettikçe İslam âleminde, şarkta dolayısıyle Türkiye’de bu kargaşa bitmez ve bu dünyada sefilleri oynamaya devam ederiz.

Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle bir şey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş.

Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler. Sultan Mahmut tamam işte bu demiş.

Yüzüğün üzerinde, "bu da geçer ya hu" yazıyormuş....

Geçiyor, geçiyor ama delip te geçiyor.

GİDERAYAK şiirinde ne güzel söylemiş Orhan Veli…

Handan, hamamdan geçtik, / Gün ışığında ki hissemize razıydık…

Saadetinden geçtik, / Ümidine razıydık..

Hiç birini bulamadık; / Kendimize hüzünler icâdettik,

Avunamadık; / Yoksa biz…/ Biz bu dünyadan değil miydik? (Orhan Veli Kanık)