Futbolda başarıyı en güzel özetleyen eylem şampiyonluktur.

Şampiyonluk için çıkılan yolda en hakiki gerçek ise iç saha performansıdır.

İç saha performansında da en temel prensip ise galibiyettir.

İç sahada kazanamayan takıma da “Sen şampiyon olacaksın” demek futbola ihanettir!

O yüzden ben bugünden itibaren çok sevdiğim futbola ihanet etmemek adına Çorum FK’nın şampiyon olacağını hiçbir şekilde telaffuz etmeyeceğim.

Ta ki, iç sahada seri galibiyetler alıp, dış sahadan da yenilmeden gelene kadar!

Çorum FK, Çorum FK olalı sezona hiç bu kadar şampiyonluk inancı ile başlamadı.

Balıkçısı, berberi, manavı, terzisi, gazetecisi, doktoru, fırıncısı herkes şampiyonluğa inandı.

Ancak, 1-0 kaybedilen İnegölspor maçının ardından inananların sayısı da azaldı.

Şimdi sokaktan 10 kişiyi çevir.

1’i Çorum FK şampiyon olacak derken, 9’u ise olamaz der!

Hatta, o 9 kişiden 5’i benim yukarıda belirttiğim iç saha sendromundan bahseder.

Bir diğeri efelik yapar, elini kolunu sallayarak “İnegölspor’u yenemiyorsan şampiyonluk senin neyine” gibi cümleler sarf ederek gerçeği yüzüne haykırır!

Biri de, klavye arkasına sığınarak eleştirinin dozunu kaçırıp ‘Allah senin belanı versin” diye beddua edecek kadar küçülebilir!

Efelik yapıp elini kolunu sallayanı ve iç sahada yaşanan kayıplarını eleştiren arkadaşların isyanı kabul edilebilir.

Ancak, sosyal medyada, sahte hesaplardan kulübün başkanına, yöneticisine, aşçısına, antrenörüne vs … “Allah senin belanı versin” gibi cümleler sarf edenin isyanı kabul edilemez!

Bu cümleleri sarf eden arkadaşı da buradan kınıyorum.

Kendisine elle tutulur donelerle başkanı ve takımı eleştirmesini tavsiye ediyorum.

Gelelim, şampiyonluk treninin kilometrelerce uzağa kaçtığı, umutların ve hayallerin tükenme noktasına geldiği İnegölspor maçına!

Haftalardır sakatlıktan dert yanan Ahmet Hoca, ilk kez tama yakın bir kadro ile maça çıkma şansı yakaladı.

Bu şansı da iyi değerlendiremedi maalesef.

Maça başlayan 11’e kimsenin bir şey demesi mümkün değil ama hamle noktasında Ahmet Hoca bir kez daha sınıfta kaldı.

Sayın Ahmet Hoca’nın,

Halil İbrahim Sönmez’i çıkarıp yerine ön libero Muhsin Yıldırım’ı oyuna alırken ne düşündüğünü,

Burak Çalık’a 90 dakika nasıl katlandığını,

Umut Kaya’nın kırmızı kart görme ihtimaline nasıl müsaade ettiğini,

Devre arasında Serkan Yavuz’un kulağına “Ezbere orta yapma” diye neden fısıldamadığını,

Belli bir formasyon üzerinde ısrarla iç sahada kazanmaya çalışmakta neden inat ettiğini,

Açıkçası merak ediyorum!

HOŞÇAKALIN!