Aralık ayı Cumhuriyet tarihinde çok acı bazı olaylarla hatırlanır. 23 Aralık, Kubilay olayını hatırlatır bu topluma. 24 Aralık, Maraş olaylarını... Bu tarihler, Türkiye'de çok önemli kırılmaların olduğu günlerdir.

Kubilay olayı ya da Menemen olayı, irticai bir ayaklanma mıydı? Hilafetin kaldırılmasına bir tepki miydi? Henüz 7 yıllık olan cumhuriyet üzerinde oynanan bir provokasyon muydu? Ya da asıl hedefi, cumhuriyet ve cumhuriyet kurucularının kimyasını mı bozmaktı? Bilemiyoruz... Bunlardan biri de olabilir, hepsi de olabilir...

Ama sonuca bakıldığında, muhafazakâr kesimle cumhuriyet kurucuları arasında, tamiri zor olan bir uzaklaşmanın olduğu görüldü. Nitekim bu uzaklaşma, 2. dünya savaşı sonucu değişen dünya koşullarının dayatmasına kadar, Türkiye'de çok partili sisteme geçişi engelleyen önemli bir faktör oldu.

1930 yılında olan bu acı olay, cumhuriyet kurucularım sert önlemler almaya yöneltti. Olayda İslami söylemlerin ön plana çıkarılışı nedeniyle 1931-1949 yılları arasında okullarda 'Din Dersi' eğitimine 18 yıl ara verildi. Bu ve benzeri önlemler, cumhuriyet yönetiminin toplumun inancına baskısı olarak algılandı. Nitekim bu önlemler, cumhuriyet karşıtları tarafından zaman zaman siyasi argüman olarak kullanıldı.

Aynı hedefi olanlar, 24 Aralık 1978 de Maraş olaylarını düzenledi. Maraş olayları, Alevi toplumla Sünni toplum arasında, yine tamiri çok zor ve sonraki yıllarda yeni olaylara neden olan büyük bir kırılma yarattı. Adeta bu iki inanç grubunun bir arada yaşama şartlan yok edilmek istendi. İhtiyaç duyduklarında, yeniden proveke edilecek hazır kitle haline getirilmek amaçlandı. Nitekim bunda da zaman zaman başarı sağladılar. Çorum olayları... Sivas olaylar... gibi.

Peki, başlıkta da belirttiğimiz ve cumhuriyet tarihinin belki de en büyük kırılma noktası olan Menemen olayı ne idi?

23 Aralık 1930 günü Menemen'e dışarıdan gelen ve ne idiğü belirsiz ve kendini "Mehdi" ilan eden Girit'li derviş Mehmet önderliğinde beş kişi, camide halkı cumhuriyete karşı kışkırtırlar. Ardında 70 bin kişilik halife ordusunun olduğunu, katılmayanların kılıçtan geçirileceğini söylerler. Şehrin meydanına yeşil bir bayrak dikerler. Halkı, verdikleri korkuyla çevresinde toplarlar. Olaya müdahale için askeri birlikten, yedek subay öğretmen olan asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay görevlendirilir.

Kubilay bir manga askerle gelir. Kalabalığa dağılmalarını söyler. Kalabalıktan bir ateş açılır. Kubilay yaralanır. Bunun üzerine askerler ateşle müdahale ederler. Ancak kullanılan mermi manevra mermisi olduğu için etkisi olmaz. Bunu fırsat bilen elebaşı Derviş Mehmet, "bize kurşun işlemez" diyerek halkı daha da çok tahrik eder. Yaralı olarak cami avlusuna sığınan Kubilay'ın başını keser. Olay üzerine askeri birlik gelir. Çatışma olur. Olay bastırılır. Suçlular yakalanır. Divan-ı Harp kurulur. 2200 kişi sorgulanır. 105 kişi yargılanır, 36 kişiye idam verilir, 28 kişi asılır.

Olay Ankara'da büyük bir infial yaratır. Durum, İstanbul'da bulunan Atatürk'e iletilir. Atatürk çok sert bir mesaj yayınlar. Bölgede sıkıyönetim ilan edilir. Çok sert önlemler alınır.

İşte Cumhuriyet tarihinde en derin, tamir edilmesi en zor ve günümüze kadar unutulmayan en büyük kırılma böyle olar. Bir ölçüde de olsa, cumhuriyetin  kimyasını bozmak isteyenler hedeflerine ulaşır!

Menemen olayında, halkla cumhuriyet karşı karşıya getirilmek istendi. Maraş, Çorum, Sivas olaylarında ise, toplumun inanç grupları karşı karşıya getirilmek istendi. Amaç toplumun sosyal ve siyasal uyanışını engellemek, bu uyanışı kırmaktı...

Hem modernleşmek, hem yaşam seviyesini yükseltmek için ortak bir kavga vermesi gereken toplumun önüne, sinsi bir irade tarafından inanç ve etnik kimlikler konuldu.

Üzülerek söyleyelim ki, sorunları çözümlenmemiş ve itirazları dinlenmemiş toplumsal kesimler, bu tip olaylara hazır birer potansiyel kitle haline getirildi.

İşte önemli olan, arkadaki bu sinsi iradenin kırılması olmalıydı. Ne yazık ki olamadı. Olaylara doğru teşhis konulamadı.

Bundan böyle devleti yönetenlerin, güç odaklarının ve siyasi partilerin sözcüleri başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının, inanç önderlerinin ve bu toplumun akil insanlarının kullanacağı dil, çok hem de çok önemlidir. Kullanılacak dil ve söylemler, bu kırılmalardan yararlanmak isteyen sinsi iradenin ekmeğine yağ sürmemelidir.

Çünkü bu dil, toplumu ya ayrıştırır ya da birleştirir...