Sonuçta yemin etmeme eylemi sona erdi. Yemin olayını bir eylem biçimi olarak ve bir direniş olarak kabul eden CHP meclis tatile girmeden, BDP ise meclis tatili bittikten sonra meclisin açılış günü, bu gereksiz eylemi sonlandırdı.

Zaten yemin eylemi baştan doğru değildi. Gösterilen gerekçe halkın seçtiği milletvekillerinin tutukluluğunun kaldırılmaması idi. Mahkemenin kararını iktidara bağlayarak verilen kararın siyasi olduğu gerekçe yapılmıştı. Elbette bu durum tartışılacak bir konu idi. Maalesef yargı da böyle olumsuz bir ortamın önünü açmış idi.

Ama bu adaylar halk tarafından değil genel başkanlar tarafından belirlenmişti. Halk gönül bağı olan partiye oy vermiş ve öyle seçilmişlerdi. Aday olarak kim gösterilse onlar seçilmiş olacaktı. Bağımsız adayların da durumu aynı idi. Artık bu toplumu aptal yerine koymanın terk edilmesini öğrenmemiz gerekir.

Ne yazık ki bugün seçilmiş olan milletvekillerinin % 90'ı genel başkan ya da genel merkezin gösterdiği adaylardan oluşmaktadır. Bir nevi atanmış olan bu milletvekilleri, sandıkta halka onaylattırılmıştır. Türkiye'de bu, hep böyle olmuştur.

Nitekim böyle seçilen milletvekillerinin % 90'ı yıllarca el kaldırıp, el indirmişlerdir. Milletvekillik süresi bitince % 99'u sönüp gitmiştir. Türkiye'nin ne siyasal yapısına, ne de sorunlarına yeterli hiçbir katkıda bulunamamışlardır.

Eğer bulunabilseler idi, 88 yıldır Türkiye gündeminden düşmeyen ve bugün ülkenin bir iç savaşa, parçalanmaya kadar gidebilme olasılığı taşıyan bu ortam her halde oluşmazdı.

Ama sorunların yeteri kadar olgunlaştığı, tabu sayılan sorunların tartışılabildiği, tüm siyasi partilerin artık bu sorunları kabullenmeye başladığı bir ortamda, meclisin böyle bir görüntüyle açılması dileriz iyi olur.

Belki de 1 Eylül 2011 günü toplumsal bir barışa giden yolun başlangıcı olur. Ve de olması gerekir.

Ama bir koşulla:

-Milletvekilleri yalnız bağlı olduğu partinin değil, halkın milletvekilleri olduğunu da unutmazlarsa,

-Genel başkanlarının yaptığı her tür konuşmayı alkışlayan bir şakşakçı olmayı bırakırlarsa,

- Sadece el kaldırıp el indiren milletvekili kimliğini terk eder,

-Ve her fırsatta iktidara nasıl vururuz ya da muhalefete nasıl vururuz anlayışından vazgeçerlerse,

-Eğer bu ülkenin bir etnik sorunu, bir inanç sorunu olduğunu kabul eder, bu sorunları çözmek için gerekli çabayı gösterirlerse; aksi durumda emperyal güçlerin bu farklılıkları sürekli kaşıyacaklarını görebilirlerse,

-Eğer milli sorunları iç politikaya malzeme yapmayı bırakır,

-Eğer siyasi konuşmalarda toplumu tahrik eden, halkı birbirine karşı kışkırtan söylemlerden uzaklaşır,

-Özellikle de birbirini aşağılayan bir dili bırakır, siyasetin itibarını sarsan söylem ve davranışları terk ederlerse,

-Eğer tüm sorunların çözümü ancak bizdedir gibi afakî konuşmaları bırakır,

-Daha da önemlisi, ülkede birbirinden uzaklaşan iki coğrafyanın oluşturulduğunu görebilirlerse,

-Aynı şeylere ağlayıp, aynı şeylere sevinemeyen, giderek birbirinden uzaklaşan iki toplumun oluşmasında siyasetin sorumlu olduğunu, milletvekillerinin de bu sorumluluğun ortakları olduğunu kabul edebilirlerse,

-Her gün yeni bir ocağa düşen ateşi söndürebilecek, gerekli siyasal çözümleri alabilecek cesareti gösterebilirlerse,

-88 yıldır yok kabul edilen, kırsal kesimdeyken cılız olarak, şimdi ise yüksek sesle varlığını duyurmaya çalışan Alevilerin sorunlarını çözecek gerekli adımlar atılabilirse,

-Öğretmen kaçırarak doğudaki eğitimi durduracak noktaya kadar tırmandırılmış bu olayları engelleyebilecek siyasal çözümler üretilebilir,

-Türk’ün Türk, Kürt'ün Kürt, Alevi'nin Alevi, Sünni'nin Sünni ve tüm etnik ve inanç kimliklerinin özgürce yaşayabildiği bir Türkiye'nin inşasına çalışabilinirse,

-Artık bu toplumun sivilleşmesinin gerektiği kabul edilir, sivil iradenin egemen olması sağlanabilirse,

-Büyük bedeller ödeyerek bugünkü sendikal haklarını kazanmış öğretmen, memur ve diğer tüm çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkının tanınması,

-Ve yukarıda belirtilen tüm sorunların çözüm kaynağı olabilecek "sivil ve demokratik bir anayasa"nın oluşması gerçekleşebilirse,

Herhalde toplumsal barışa giden yolların kilometre taşları döşenmiş olacaktır. Ve işte o zaman milletvekili halkın milletvekili, meclis halkın meclisi olacaktır.