Yalandan kim ölmüş?


Ne kadar çok canlar yakılmış! Televizyon ekranlarında boy gösteren devlette akrabalarımız dayanılmaz acılar çekiyormuş. Onlar bizleri daha iyi yönetebilmek, ülkemizin bir çakıl taşını bile düşmana vermemek için göğsünü siper eden insanların değerini bilememişiz. Bizim yaptığımıza sadece ve sadece nankörlük denir.
Hangi ana böylesine yiğit analar bacılar, hatta babalar doğurabilir?
Oysa bizler bunları bilmediğimiz için mi yoksa insana insan gibi değer vermediğimizden midir onlara ceylan derisi koltukları çok gördük.
Kendi gözlerimizle gördük; o kadar çok insanı mağdur etmişiz ki vicdanımız sızlıyor. Onlardan en çok mağdur olanın mağduriyetini giderdik. Peşinden devamı geldi. Çok alçak gönüllü olduğu için zamanında söylememiş. Hanımefendilerin hanımefendisi günü geldiğinde dünyanın en tatlı varlığı ciğer paresini holdinglerinin başından alıp asker ocağına göndermiş.
Peygamber ocağı da denilen asker ocağına gidecekken yanlışlıkla bir yalıya gitmiş. Onlarca Mehmetçik kapıda nöbet tutarken o zat ı muhterem de boş zamanlarını sazendelerin, nazendelerin, rakkaselerin içinde geçirir olmuş. Mehmetçikler vatanı için şehit olurken beyefendi efkarlanıp kendini alkole vermiş. 
Kimse anlamak istemiyor ama, alkol komasına girebilirdi. Birileri alkolün içine zehir katabilirdi. Elindeki içki kadehi kırılabilirdi. Bir şekilde aramızdan ayrılıp şehit olabilirdi. (Şehit olduğunu söyleyenler olabilirdi.)
Kadir kıymet bilmeyen bizler yapacağımızı yaptık. Mağdure hanım, bizlere küsüp acısını dindirmek için şirketler kurmaya başladı.  Üç- beş garibana daha asgari ücretin altında sigortasız iş verebilmek için gecesini gündüzüne kattı.
İfade vermeye çağrılmasaydı bunları asla öğrenemezdik.
En az onun kadar mağdur en az onun kadar mert dünyalar güzeli bir kardeşimiz daha varmış. Paşaların paşası bir gün gelip alnına namluyu doğrultmuş. Benim canım darbe yapmak istiyor. Seni bu ülkeye başbakan yapalım. Eşi benzeri az bulunur dünyalar güzeli kardeşimiz tıpkı eski Türk filmlerinde olduğu gibi “Bana bak paşa hazretleri. Ben senin bildiğin kızlardan – özür dilerim- insanlardan değilim. Bedenimi, tatlı canımı dahi alabilirsiniz. Ama ruhumu asla satın alamazsınız. Benim koltukta, başbakanlıkta asla ve asla gözüm yok.”
Güzel kardeşimiz öyle bir “posta koyuyor” ki karşısındaki ne yapacağını şaşırıyor. Bir daha darbe yapmaya cesaret edemiyor.
Sizi gidi kendini bilmezler sizi! Böylesine güzel zevatı muhtereme bir teşekkür etmek için vekil koltuğuna oturtmamız gerekmez mi?
Ülkemizde ne kadar çok mağdur varmış. İnsan, başkasının sorunlarını öğrendiğinde kendi sorunlarını unutuyor! Yüz binlerce üniversite mezunumuz, işsizlerimiz,  asgari ücretin altında sosyal bir güvence olmadan çalışan insanlarımız, emekli maaşı yeterli olmadığı için çalışmak zorunda olan büyüklerimiz, intihar eden insanlarımız… 
Gerçeği söylemek gerekirse mağdur olan insanlara göre sizler çok şanslısınız.  Yiyin için; bol bol televizyon izleyin. İnternette gezinin. Halinize şükredin. Sizler hiç mağdur oldunuz mu; mağduriyet nedir bilir misiniz?
Ne çabuk unuttunuz! Televizyona çıkıp dostun düşmanın içinde halkımızın deyimiyle “garı gibi” ağlayan insana yazık değil mi? Bize yıllardır söylenen “Erkek adam ağlamaz” sözü yalan mı yoksa? Göremediğimiz gerçekler ne kadar acıymış bizler anlayamadık.
Ne demiş atalarımız: Anlayana sivrisinek saz. Anlamayana davul zurna az.