Dünkü yazımın sonunu, “Kutuplaşmadaki çarpıcı görüntüye, bir kez de Prof. Dr. Emre Erdoğan’dan alıntılarla, sayısal veriler bağlamında bakalım” diye bağlamıştım.

Prof. Dr. Emre Erdoğan, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.

Birincisini 2015’te, ikincisini 2017’de, üçüncüsünü de 2020’de “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması” adıyla bir araştırma yapmıştır.

Ve Prof. Dr. Erdoğan, “Araştırmaların sonucu, her şeyin değişebildiği ülkemizde değişmeyen bir şeyin de olduğunu gösterdi” diyerek, kutuplaşmanın doğuşunu işaret etmiştir.

* * *

İşte Emre Erdoğan’ın araştırmalarından bir bölüm çarpıcı sonuçlar:

-Karşı partinin taraftarından biriyle evlenmek için, “istemem” diyenlerin oranı % 74.9 iken “isterim” diyenler % 21.1’dir.

-Ortak iş yapmak konusunda, “istemem” diyenlerin oranı % 72 iken “isterim” diyenler % 24.3’tür.

-Komşu olmak ister misin sorusuna, “istemem” diyenlerin oranı % 60.8 iken “isterim” diyenler % 36.8’dir.

Giderek birbirinden daha da uzaklaşır olan toplumda, kutuplaşmayı tetikleyen ayrımcılık ve dışlanma konusunda ise:

HDP taraftarlarının %55’i iş başvurularında, %54’ü karakollarda, %50’si devlet dairelerinde, %40’ı üniversitelerde, %38’i hastanelerde, %38’i lüks mağazalarda ve %32’si sokakta...

CHP taraftarlarının %22’si iş başvurularında, %18’i karakollarda ve %17’si devlet dairelerinde…

İYİ Parti taraftarlarının %13’ü iş başvurularında…

“Kötü” ve “ayrımcı” davranış gördüklerini ifade etmişlerdir.

AKP ve MHP taraftarları arasında ise bu sayılan yerlerde, “kötü” ve “ayrımcı” davranıldığını düşünenlerin oranı, yok denilecek kadar az olmuştur.

Yine araştırma sonuçlarına göre, ana dili Türkçe olmayanların anadillerinde eğitim alabilmelerini savunanların oranı:

-HDP taraftarları arasında %91,

-AKP, CHP ve İYİ Parti taraftarları arasında %30 civarındayken,

-MHP taraftarlarının %21’i bu görüşe destek vermiştir.

Ve de siyasi partiler, ana dil konusuna az da olsa bir referans verir olmuştur.

* * *

Ve kutuplaştırılan Türkiye’nin, dünya genelinde yapılan bazı araştırmalardaki daha da çarpıcı görüntüleri:

“En Huzurlu Ülkeler” sıralamasında, 163 ülke arasında 145’inci sırada…

“Basın Özgürlüğü” konusunda, 180 ülke arasında 151’inci sırada…

“Huzur ve Güvenlik” sıralamasında, 163 ülke arasında 145’inci sırada...

Ve “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporuna göre, 145 ülke arasında 130’uncu sırada yer alınmıştır.

OECD’nin ‘sosyal uyum’ endeksine göre ise 155 ülke arasında 120’nci sırada yer alınmıştır.

Ve de 2016 yılında Kanada’da “Martin Prosperity Institute” adlı araştırma kurumunun “Global Yaratıcılık İndeksi” adlı araştırmasına göre “Hoşgörü” sıralamasında, 139 ülke arasında 123’üncü sırada yer alınmıştır.

Evet, bu görüntüler çok üzücüdür. Ama toplumdaki uzaklaşmanın, kutuplaşmayı ve de kutuplaştırmayı besleyen olguların, çok çarpıcı birer görüntüsü olmuştur.

* * *

Elbette hoşgörünün olmadığı bir toplumda kutuplaşma kolay mayalanır, kolay mayalandırılır.

Kutuplaşmış bir toplumda ise:

-Özgür vatandaşlığın yerini körü körüne bir taraftarlık, körü körüne bir partizanlık alır.

-Her şey yenme ve de yenilme zihniyetiyle tartışılır olur.

-Aklın yerini duygular, gerçeğin yerini önyargılar, sevginin yerini nefret, barışın yerini kin ve öfke alır.

Kutuplaşmış bir toplumda, basın da kutuplaşır olmuştur.

Ve bugün ülkemiz basın dünyasında, kendini “mutlak doğru”, karşıyı “mutlak yanlış” gören, özellikle de aşağılayan bir anlayış yerleşmiştir.

Sonuçta kutuplaşmış bir toplumda, hiçbir toplumsal olayın, hiçbir siyasal olayın sağlıklı bir analizi yapılamaz ve de yapılamamıştır.

Nitekim bugüne kadar hiçbir darbenin, hiçbir toplumsal katliamın, hiçbir toplumsal itirazın sağlıklı bir sorgulaması yapılamamıştır.

İşte sorun budur.

Sorun; aynı tarihi, aynı kültürü, aynı coğrafyada yaşayan bu toplumda, kutuplaştırıcı dilin değiştirilebilmesidir.

Sorun; kutuplaştırmaya çanak tutan, ayrıştıran, ötekileştiren ve hoşgörüyü yok eden siyaset dilinin terk edilebilmesidir.

Peki, olabilir mi? Bilemiyoruz… Ama olmalı…