30 Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan 8556 sayılı genelge ile lokanta, restoran, dernek lokalleri ve çay bahçeleri gibi mekanlarda canlı müzik yasağı getirilmişti. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan yaptığı kabine toplantısında bu yasağın saat 24’e çekildiğini duyurdu ve arkasından şu açıklamayı yaptı:

"Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur."

Bu sözler başta müzisyenler olmak üzere, muhalefetin ve müzikseverlerin tepkisini çekti. Yine sanat çevrelerinden, pek çok sanatçı, müzisyen ve birçok ünlü isimden, yasak kararına, #KusuraBakıyoruz etiketiyle sosyal medya üzerinden tepki geldi.

Müziğin varlığı insanlığın doğuşu kadar eski. Barok Dönem Klasik, Klasik Caz, Türk Sanat Müziği, Postrock, Elektronik, Punk, Triphop, Arabesk, Fasıl, İlahi, her insan, kültürel birikimine göre seveceği bir dal mutlaka bulur müzikte. Yaklaşık 17 aydır pandemi yasaklarının sürdüğü dönemin arkasından, azıcık gevşemede, müzikal etkinliğe sınırlama getirmek, yaşam biçimine sınırlama olarak anlaşılıyor.

Daha pandeminin başlangıcında Dünya Lideri “Salgını fırsata dönüştürmeliyiz” talimatı vermişti. Kuşkunuz olmasın bu ülkemiz insanları için bir fırsat olmayıp, aksine şahsi ve partisel bir fırsat olduğundan eminiz. Öyle olduğu içindir üç, beş yerden maaş alan yandaşlar varken, işsizlik cumhuriyet tarihinin en üst düzeyine çıkmıştır. İşçi emekçi, emekli ve dar gelirliler için, yaşam çekilmez hal almıştır.

Pandemi dönemi müzik sektörü, tam anlamıyla dibe vurmuş. Eğlence mekanları açık olduğu sürece evine ekmek götürebilen müzik dünyası ve bu sektörün insanları son 17 ay içinde deyim yerindeyse ‘sefilleri oynamışlardır’ dara ve zora düşmüşlerdir. Belirlemelere göre 102 insanın intihar ettiğini öğreniyoruz. Kayıpların özü ekonomik kökenlidir. Kabul edilemez bir acıdır.

Müzikle uğraşan insanlar, duygulu, duyarlı, coşkulu ve onurlu insanlardır. Zorda, darda kalınca kimseye el açmazlar. Ona buna el açıp dilenecek halleri yok. Başka bir el becerileri de olmadığından intiharı seçmeleri acı fakat gerçek sonuçtur. Pandemi döneminde sahipsiz kaldılar, kimse onları anlamadı, el uzatmadı. Bırakalım el uzatmayı iktidarın bu insanlara düşmanca yaklaşımı, krizi fırsata dönüştürüp, müzisyenleri dışlaması bu sektörü daha da zor duruma sokmuştur.

Çoğu okullarda müzik derslerinin kaldırılması iktidarın müziğe, güzel sanatlara bakışının ip uçlarını veriyor. Para para para, rant rant rant, çıkar, getiri üzerine şekillenen iktidar, tüm toplum kesimlerini yoksulluğun cenderesinde inim inim inletiyor. Müzik duygu, duyarlık, sevecenlik, coşku ve ruh işi demiştik. İktidar mensupları tüm bunların tersini, sanatı, sanatçıyı ucube olarak görürler. Hatta “Sanatın içine bile tükürürler” sanatın sanatçının kaderine terk edilmesi bundandır.

Bazı sokak sanatçıları vardır, yollarda bunlara hep rastlarız. Bir müzik aleti çalarak sokakları renklendirirler. Bunlar diyor ki “Dilenmek bize göre değil, kulağınıza kısa süreli de olsa hoş bir melodinin gelmesi karşılığı, ne bırakırsan bırak”

Şahsım adına bunları sokakta görünce az veya çok, birşeyler bırakmazsam kendimi onlara daima borçlu hissederim. Bahşiş bırakınca gözlerindeki mutluluk, gerçekten tatmaya değer. Aslında asıl mutlu olan bahşişi bırakandır. Mutlu edince, mutlu oluyorsun. Önemsenmek, alkışlanmak ise sanatçının yaşam ilacı.

Atatürk’ün veciz sözü sizce de anlamlı değil mi? “Efendiler!. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim...”

Yaşam biçimimize saldırı, müziğe ve müzisyenlere haksız ve yersiz sınırlama nedeniyle kusura bakıyoruz, sorunların çözüleceği güne kadar da bakmaya devam edeceğiz.