GÖZETİCİ-İŞBİRLİKÇİ –MODEL
Dünya krizi sonrasında Endüstriyel kuruluşlardaki çalışma hayatı daha önemli ve dikkatli izlenmeye başlanmıştır. Bu dönemde baskıcı sistemlerle kurumsallaşmış firmalarda dikkat çeken değişimler olmuştur. Çalışanlar baskı altında işlerini yapmakta iken (Çalışırken şikâyet etmese de) iş zamanlarının dışında aile ve sosyal çevrelerinde otoriter patronlar ve yöneticiler aleyhine yaptıkları görüşler gittikçe artmış ve yöneten sınıf aleyhine bir güç birliği oluşmaya başlamıştır.
Gücü elinde bulunduran sermaye sınıfı her zamanki uzak görüşlülüğü ve hadi çekinmeden söyleyelim ”uyanıklığı” ile iş görenlerin bu sıkıntılarını ve gelecekteki sorunlara karşı tepkilerini önceden görerek tedbir alma yoluna gitmişlerdir.
İlerici ve uzak görüşlü işverenler üretim aşamasında çalışanların iş tatmini maddi manevi doyum ve güvenliğini sağlamanın bir yöntemi olması gerektiğini düşünerek yaklaşımlarını bu konuda planlamışlardır.
İşte kurumsallaşmanın bu modelinde işverenler ve sermaye sahipleri ile yöneticileri bu aşamada eğer çalışanların güvensizliklerini hayal kırıklıklarını ve saldırganlıklarını kırabilir, onları daha iyi motive edebilir ve hatta ikna edebilirlerse üretim ve kapasitenin artacağını görüyorlardı. Bu konuda yapılan düzenlemeler hem işvereni vicdani yükümlülükten arındırmış hem cüzdanı verimliliğini geliştirmiştir.
İlk olarak ABD de 1900’lerde ikili bir yöntem yani: refah programları ve güvenlik programları uygulanarak kurumsallaşmanın sistemli ve kullanılabilir olmasına yönelik çabalar geliştirilmiştir.
İşbirlikçi modelin temelinde ekonomik kaynaklar vardır. Kıt ve zor elde edilebilir ekonomik kaynakların kolaylıkla sağlanabilmesi için düzenlemeye ihtiyaç duyulmuş ve bu ihtiyaç çalanların eliyle değil işveren eliyle sistemleştirilmiştir işte KAPİTALİST SİSTEMİN ÖZÜDE BURADA YATMAKTADIR.
Örnek olarak incelendiğinde; Bu modelde kurumun emeklilik ve diğer sosyal yardımlara ayıracak yeterli parası yoksa gözetici ve destekleyici bir yönetim yapılanamaz. O halde iş görenin ihtiyaçları ile kurumun ihtiyaçları arasında tercih hangisinden yana olacaktır?
İş görenler önce güvenliği mi? Yoksa sosyal haklar mı? Tercih edeceklerdir. Bu düşünceler içeresindeki tercih işverenin işini daima kolaylaştırmıştır. Önce güvenlik diyen çalışan sosyal haklarından her zaman feragat edebilmiştir.
İşte bu vazgeçmeler çalışanların kuruma bağlılığı oluşturmuş Kurum için yaşayan ve düşünen bireyle kurumsallaşmanın temelini oluşturulmuştur.
Belki bu süreçte şunu da çekinmeden söylemek mümkündür: patronlara bağımlılık azalmakta ama kurumlara bağımlılık artmaktadır. Bu durumda eğer sendikalı çalışanlar ise ( örneğin 10 yıllık kıdemleri ve sosyal hakları varsa) başka bir yerde ve işte koşullar çok daha iyi olsa bile işten ayrılmalar azalmıştır.
Destekleyici modelde ekonomik ödüller ve sosyal yardımlar daha ön plandadır. Çalışanlar mutlu ve hoşnuttur ancak çok fazla güdülü değildir. Bu nedenle de yalnızca pasif işbirliği gösterirler
Gözetici modelin en önemli yararı işçilere maddi manevi doyum ve güvenlik sağlamasıdır. Ancak bu modelin en açık kusuru: çalışanların tam kapasite çalışmamaları ve bunu geliştirmek içinde hiçbir çabada bulunmamalarıdır.
Unutulmamalıdır ki
“EN MUTLU ÇALIŞAN HER ZAMAN EN VERİMLİ ÇALIŞAN DEĞİLDİR”
Kurumlarda nasıl bir ölçüde güç ihtiyacı duyulursa güvenlik sağlamak için de gözetici modele gereksinim duyulabilir.
Sonuç olarak gözetici ve destekleyici modelin kendi içende iyi ve kötü yanları olabilir süreç kurumsallaşma ve çağdaş normları yakalama olduğunda her zaman şu soru devam etmiştir “daha iyi bir yol olabilir mi?”