CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Kürt sorunu ve beraberinde terör sorunu ile ilgili 10 maddelik bir tespit ve öneri paketini Meclis Başkanına sundu. Ve partilerden görüşmek için randevu istedi.

Bu isteği MHP baştan kapattı. AKP Genel Başkanı sıfatıyla Erdoğan'la görüştü. Bu, CHP açısından büyük bir sorumluluk davranışıdır.

Çünkü bu sorun ne AKP'nin, ne CHP'nin, ne MHP'nin, ne de diğer partilerin özel sorunudur. Ve de tek başına çözebilecek bir sorun değildir.

Bu, Türkiye'nin sorunudur. Başta siyaset olmak üzere, yazılı ve görsel medya, yazarı, çizeri, sivil toplum kuruluşları, ordusu, yargısı yani herkes bu sorunun çözümünde sorumludur.

Eğer çocuklarımıza korkulu bir Türkiye bırakmak istemiyorsak...

Asıl sorun; bu sorunun yok kabul edilmesidir, bastırılmış olmasıdır. Emperyalizmin, bastırılmış ve yok kabul edilmiş bu kimlikleri, harekete geçirebileceğinin görülmemesidir.

Ve de uyandırılmış kimliklerin tekrar başarılabileceğinin düşünülmüş olmasıdır. Çevremizde bu tip sorunlarını çözmemiş ve yok kabul etmiş ülkelerdeki durumdan bile ders çıkarılmamış olmasıdır.

Artık şu fotoğraf iyi görülmelidir:

Bugün etnik ve inanç kimlikler, geri dönüşü olmayacak ölçüde uyandırılmıştır.

30 Yıla yakın bu kanlı olaylarda 50 bine yakın insan kaybedilmiştir. Türkiye'nin neredeyse üçte birinde tarım ve hayvancılık yok olmuştur.

30 Yıla yakın bu sürede 5 milyondan fazla gencimiz, her gün çatışmanın olduğu bu bölgede askerlik yapmıştır. Genel Kurmay'ın verilerine göre yaklaşık 12 bin kişi şehit olmuş, 10 binlercesi kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiştir.

12 Bin evin ocağına ateş düşmüş ve de halen düşmektedir. Ve de 12 bin ana, 12 bin baba her gün gözyaşı dökmüştür, dökmektedir.

Milyonlarca insanımızda, duyduğu can acısıyla o bölgenin insanlarına karşı, yani Kürt kökenli insanlarımıza karşı büyük bir öfke yükselmiştir, yükseltilmiştir.

Bölgenin 40 yaşın altında çatışma ortamında doğan yüz binlerce Kürt gencinde, devletine karşı telafisi çok zor olan nefret duygusu yükseltilmiştir.

Bölgenin insanlarında aidiyet duygusu giderek azalmış, aynı şeylere ağlamayan, aynı şeylere sevinmeyen neredeyse yan yana yaşayamayan iki kampa ayrılan bir Türkiye görünümü oluşmuştur.

Bu fotoğrafın iyi görülmesi, iyi okunabilmesi gerekir. Küçük siyasi hesaplarla bu ülkenin geleceğini daha karanlık günlere taşımamak gerekir.

Unutulmamalıdır ki, emperyalizm işte böyle kendi sorunlarını çözememiş ve bastırılmış toplumlarda farklılıkları daha kolay harekete geçirebilmektedir.

Maalesef Türkiye'de; kadın hakları sorunu, Alevi sorunu, Kürt sorunu hep bastırılmış ve yok kabul edilmiştir. Bu gün bile kürtaj konusu ile kadın üzerinden yeni bir baskı gündeme getirilmiştir.

Ve unutulmamalıdır ki, Alevi-Sünni, Türk-Kürt kavgasını tahrik etmek isteyen ve de eden, ülke içinde ve özellikle ülke dışında güçler vardır. Bölünmüş, zayıflatılmış bir Türkiye'yi arzulayan emperyal güçler, zaten bölgeyi yeniden dizayn etmektedir.

Yıllarca bu ülkeyi yönetenler ve Türk siyasetinin başında olanlar, ya bu sorunu görememiş ya da bu sorunları çözecek cesareti gösterememişlerdir.

Ve ne yazık ki, ufku dar basiretsiz siyasetçiler bu ülkeyi bu duruma getirmişlerdir.

İşte bu gün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun yaptığı girişim çok önemlidir. Siyaseten büyük bir sorumluluğun yerine getirilmesidir.

Zaten bu ülkenin en eski ve kurucu partisi ve de en köklü partisinin, bu milli sorunun dışında kalması doğru değildi.

Kılıçdaroğlu'nun sunduğu rapordaki şu tespit çok önemlidir:

"Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikâr hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi, ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir."

Kılıçdaroğlu'na değişik kesimlerden tepki gelebileceği gibi, partisinin içinden de tepkiler gelebilir ve de gelecektir.

Ancak onlar alışılmış ve de ezberlenmiş değerlerle olaylara bakan, elini taşın altına sokacak kadar cesareti olamayan, ufku dar, milli sorumluluklardan kaçanlar olacaktır.

Onlar, bizzat elinde silah görev yapan komutanların bile bu sorunu siyaset çözmelidir sözlerini duymamış olanlardır.

Herhalde bu tepkilere teslim olunmaz; iktidar ve muhalefet arasında ilk adımı atılan bu güç birliği geliştirilmiş olur. Meclis içinde ve meclis dışında ve de tüm toplumda milli bir konsensüs oluşturmanın adımları atılmış olur.

Ve de yıllarca darbelere giden yolların taşları döşendi bu ülkede.

Bu kez de toplumsal barışa giden yolların taşlan döşenmiş olur.