Bu ülkede iki eğitim kurumu çok tartışıldı, çok hırpalandı; Köy Enstitüleri ve İmam-Hatip okulları...

Birine komünizmin arka bahçesi denildi, diğerine ilticanın... Biri komünist üretiyor denildi, diğeri şeriatçı... Birine aydınlanmanın temsilcisi denildi, diğeri karanlığın...

İki kurum da siyasal tartışmalara fazlasıyla malzeme yapıldı. Oysaki her ikisi de Cumhuriyet Kurumu olarak kurulmuştu.

Köy Enstitüleri 1940 ta, İmam-Hatip okulları 1947 de açılmaya başlandı.

Kuruluş gerekçeleri ise, biri Anadolu bozkırını aydınlatmak için Cumhuriyet değerleriyle donatılmış öğretmen yetiştirmek, diğeri din adamı.

Ama gel gör ki, bu iki kurum birbirinin alternatifiymiş gibi sunuldu. Nitekim Köy Enstitüleri 1954 de kapatıldı. İmam-Hatip okulları çoğaltıldı.

Konumuz bunlardan Köy Enstitüleri.

Köy Enstitüleri fikri, Atatürk'ün 1937 de Meclis konuşmasında "Her şeyden önce ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıdır..." sözü ile gündeme geldi

Köylüye toprak verilecek, bozlar okur-yazar yapılacak, bilgi donanımlı kadrolar yetiştirilecekti. Bunun için Köy Enstitüleri ve Tarım Meslek okulları açıldı.

Zamanın Milli Eğitim Bakanı H.Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İ.Hakkı Tonguç, ülkeyi 21 bölgeye ayırdılar, 21 Köy Enstitüsü kurdular. "Eğitim içinde üretim, üretim içinde eğitim'' şiarında ifadesini bulan "İş İçinde Eğitimi" başlattılar.

Meyvesini, sebzesini, sütünü, yumurtasını, ununu, bulgurunu, velhasıl tüm yiyeceğini, içeceğini kendi üreten, binasını kendi yapan, adeta tarımsal bir kombina, içinde eğitim yapılan bir işletme oluşturdular. Yani kısaca, "Kominal" bir eğitim kurumu oluşturdular.

Ancak Tonguç ve kadrosu, Köy Enstitülerini salt öğretmen yetiştiren bir kurum olmanın ötesine taşımak istediler. Bozkırın aydınlanması süreci yanında, Cumhuriyet değerleriyle donatılmış sosyal bir uyanışın Üniversitesi olmasını hedeflediler.

İşte bu durum ve enstitüdeki "kominal" görüntü, toprak ağalarım ve mütegallibeyi rahatsız etti. Sosyal bir uyanış, kendileri için tehlikeli bîr olgu olarak görüldü.

Köy Enstitüleri aleyhine yoğun bir kampanya başlatıldı. Bu kampanyada özellikle toplumun hassasiyet değerleri kullanıldı.

2.Dünya Savaşından sonra soğuk savaşın ilan edilmesi ve Türkiye'nin "Batı Bloku" içinde yer almasıyla bu sosyal uyanışın bastırılma isteği, toprak ağalarının ve mütegallibenin talebiyle örtüştü.

Ne yazık ki, başta Sayın İnönü olmak üzere zamanın devlet yöneticileri, Köy Enstitülerine karşı yürütülen bu kampanyaya direnemedi ya da direnilmedi.

H.Ali Yücel 1946 da Bakanlıktan uzaklaştırıldı. Tonguç görevden alındı. Enstitü yönetici ve öğretmenleri üzerinde büyük bir operasyon yapıldı. 2000 öğrenci sınıfta bırakılarak okuldan uzaklaştırıldı. Yoğun bir sindirme hareketi başlatıldı.

1947 de Karma Eğitime, 1948 de "İş içinde eğitime" son verildi. "Yüksek Köy Enstitüsü" kapatıldı. Sonuçta Köy Enstitüleri ile oluşturulmaya çalışılan "Sosyal Ruh" bastırılmaya çalışıldı. İşlevim yitirip içi boşaltılan Enstitüler 1954 de temelli kapatıldı.

Ama bugün, 68 kuşağının anti-emperyalist ruhu ODTÜ gibi üniversitelerde halen nasıl yaşıyorsa, bastırılmaya çalışılan bu "Sosyal Ruh" yine de Türk Eğitim sisteminde uzun bir süre etkisini devam ettirdi.

Öncelikle, laik eğitimin sesi yükseltildi. Cumhuriyet değerleri, Anadolu'nun dört bir yanına ulaştırılmaya çalışıldı.

Bağımsızlık ve anti-emperyal düşüncelerle dolu büyük bir yurtsever gençlik yetiştirilmeye çalışıldı.

Köy Enstitülü yazarların bozkırı anlatan romanlarıyla Anadolu tanıtıldı.

Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Osman Bolulu, Emin Özdemir, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Yusuf Ziya Bahadınlı, Tahsin Yılmaz gibi Enstitü çıkışlı yazarlarla Anadolu dile geldi.

Köy Enstitülü öğretmenlerce, öğretmen mücadelesinin ve öğretmen örgütlenmesinin önü açıldı. Bugün sendikal aşamaya ulaşmış öğretmen örgütlenmesinin ilk kilometre taşlan o günlerde döşendi. Bu mücadelede Fakir Baykurt, öğretmen örgütlenmesinin unutulmaz önderi oldu.

Yalnız bu nedenlerle bile, UNESCO tarafında dünya eğitim sistemine örnek gösterilen Köy Enstitülerini ve kurucularını, bu toplumun aydınlanma sürecinde büyük harcı olan Köy Enstitülü öğretmenleri anmak bir vefa borcumuz olmalıdır.