Çok şeyler söylendi onlar için…

Ama ilk kez kırda yaşayan % 80 nüfus, kendine hitap eden bir okulla tanışmıştı.

İlk kez bir eğitim şuuru, milletin sinesinde can bulmuştu.

Ve de ilk kez bir eğitim kurumu, Anadolu’nun gönlünde yer bulmuştu.

* * *

Önüne büyük hedefler konulmuştu:

-Bir “Anadolu aydınlanması” düşlenmişti.

-Bir büyük “kültür devrimi” gerçekleşecekti.

-Cumhuriyet değerleri kırlara taşınacaktı.

-Mayalanmaya başlayan kurucu değerler, kırlarla buluşacaktı.

Ve fakat… Olmadı, olamadı.

Kuranlar da koruyamadı… Ya da korumadı!

Çünkü soğuk savaş döneminin siyasal konjonktürüne uygun görülmemişti.

* * *

Ağır eleştiriler ve suçlamalar olmuştu. Ve de onlar için:

-“Komünist yetiştiriliyor” denildi.

-“Dinsizlik öğretiliyor” denildi.

-“Ahlaksızlık yuvası” denildi.

-“Köylüyü ağalara kışkırtacaklar, devlete başkaldıracaklar” denildi.

Bazı aydın kesimden de eleştirilmişti:

-“Köy çocuklarının önünü kesmektir” denildi.

-“Kente göçü engellemektir” denildi.

* * *

Evet, aynen böyle denilmişti. Oysaki:

-İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra soğuk savaş ilan edilmiş, Türkiye Batı Bloku yanında yer almıştı.

-Truman Doktrini ve Marshall yardımları ile Türkiye siyasetinin teslim alınma, ikili anlaşmalarla Anadolu topraklarının ABD üsleriyle doldurulma süreci başlamıştı.

Hedef, Sovyetler Birliği dağılana kadar yaşayan “yeşil kuşak” projesiydi.

Köy Enstitüleri de Sovyetler Birliği’ndeki sistemlere benzetilmiş, toplumsal bir uyanışı tetikleyecek bir kurum olarak görülmüş, önlem alınması istenmişti.

Aynı zamanda Köy Enstitülerindeki “komünal” ortam, sistemin sahiplerini de ürkütmüş, toprak ağalarını da rahatsız etmişti.

Önce toprak ağalarıyla birlikte, meclis içinde ve dışında Köy Enstitülerine karşı bir kampanya başlatıldı. Ağır suçlamalar yapıldı.

Ve de 1946’da düğmeye basıldı.

Öncelikle kurumun mimarları olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı.

17 Nisan 1940'ta başlayan bu kuruluşların, 1946'dan itibaren içi boşaltıldı. Heyecanı söndürüldü. Ve de 1954'te tabelası indirildi.

İşte o gün, kurucu iradenin ve kurucu değerlerin önü kesilir, Türkiye’nin toplumcu düşüncelere kapısı kapatılır oldu. Ve de bir Anadolu aydınlanması söndürülür oldu.

* * *

Köy Enstitülerinin tasfiyesi, cumhuriyetin çok önemli bir kırılma noktası oldu.

1947’den itibaren yerini İmam-Hatip’ler almaya başladı.

Köy Enstitüleri ile İmam-Hatipler karşı karşıya getirildi. Ve de bu okullar, farklı misyon üslenir oldu

-Köy Enstitüleri, bir okul olmanın ötesine geçmiş, Cumhuriyeti temsil eder olmuştu.

-İmam-Hatipler, bir okul olmanın ötesine geçmiş, Siyasal İslam’ı temsil eder olmuştu.

İşte o günden başlayarak toplum, cumhuriyetçi ve muhafazakâr olarak ikiye bölündü.

Ve o günden başlayarak, Türkiye’deki siyasal ve toplumsal kavganın ekseni, bu yarılma oldu. Siyasi iktidarlar bu kavga üzerinde inşa edildi.

Ve bu kavga; inişli-çıkışlı olarak, zamana göre ismi değişen siyasi kimliklerle, günümüze kadar devam etti ve de etmekte.

* * *

Elbette Köy Enstitülerini kapatmaktan asıl amaç, yalnız toprak ağalarını korumak ve kollamak değildi.

Asıl amaç, Anadolu’da kurucu değerlerle donatılmış bir uyanışın önünü kesmekti.

Ve de asıl amaç, bir ABD projesi olan ve bölgede oluşturulan “yeşil kuşak” projesinin önünde, muhtemelen olabilecek engelleri temizlemekti.

O gün Türkiye’yi yönetenler işte bu projeye boyun eğdiler. Hem de bir “Küçük Amerika olacağız” sevdasıyla…

Bugün yapılacak şey:

-İlk kez Anadolu toprağının bağrında filizlenen, UNESCO tarafından örnek bir eğitim kurumu olarak önerilen…

-Ve ömrü kısa, ama etkileri büyük olan, rüzgarı günümüze kadar sönmeyen…

Bu kurumu ve de bu kurumun mimarları olan Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u saygıyla anmaktır.