Estetik duygusu yeni bir kavram değil. İnsanoğlu, ilkel yaşam dönemlerinde bile, çevre koşullarını olduğu gibi kabullenmek yerine, çevreyi kontrol altına almayı, ihtiyaçlarına uygun şekilde düzenlemeyi seçmiş. Bunu yaparken de, gözüne hoş gelen biçimler, tasarımlar üretmeye çalışmış.

İlk barınaklar, ihtiyaçtan doğmuş, ama zaman içinde bir barınak kültürü de kendiliğinden oluşmuş. Doğa olaylarından korunma içgüdüsü, güzellik kaygısını da peşinden sürüklemiş.

Mağara duvarlarına yapılan resimlerden başlayarak, barınaklara, korunma işlevinin yanı sıra güzel görüntü de kazandırma isteği, ancak estetik duygusu ile izah edilebilir. Ardından da, çadır, kulübe, baraka, ev, adına ne derseniz deyin, barınılan yerlerin bir arada bulunduğu yerleşim alanlarında yapılan düzenlemeler geliyor. Köy, kasaba, kent, metropol…

Kent estetiği, günümüzde son derece önemli ve kent yaşamının olmazsa olmazı…İnsanlar, yaşamlarını sürdürdükleri fiziksel çevrede, doğal, yapay, kültürel, tarihi, sosyal ve görsel unsurlarla sürekli iletişim halindeler. Kaçınılmaz olarak da, çevreyi denetlemeyi, daha yaşanır biçime dönüştürmeyi amaçlarken, işlevselliğin yanında güzelliği de gözetiyorlar ve ortaya “kent estetiği” diye psikolojik, sosyal, kültürel dayanakları olan bir bilim çıkıyor.

Zaten, Fransızca’dan dilimize geçmiş olan “estetik” sözcüğü, Türk Dil Kurumu tarafından “sanatsal yaratının genel yasalarıyla, sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu” diye tanımlanmış.

Demek ki, kentler, yaşamı kolaylaştıran donatıların yanısıra, güzellik duygusuna da hitap etmeli, göze hoş görünmeli, insanın ruhunu dinlendirmeli, yaşama tutkusu, mutluluk, umut aşılamalı.

*

Kent estetiği denilince, akla ilk olarak “planlı yerleşim” geliyor.

Planlı yerleşimi, gelişmiş çağdaş ve uygar ülkelerde izliyoruz. Tarihi eski kentler titizlikle korunuyor, yeni kurulan kentler ise, geniş bulvarları, parkları, meydanları ile hem sakinlerine “kolay yaşam” sunuyor, hem de ruhlara huzur veren bir “güzellik”…

Plansız yerleşim örneklerini görmek için, ne yazık ki, uzaklara gitmemize gerek yok.

Çorum’un ana caddelerini açan merhum Belediye Başkanı Baha Çorbacıoğlu’nun, “Bu kadar geniş yol mu olur?” diye ağır tenkitlere uğradığı hep anlatılır.

Batılılar, yüzlerce yıllık kentlerini koruyorlar, restore edip turizme açıyorlar. Biz ise, yaptığımız binaları, içinde bir kuşak oturmadan yıkıp yenisini yapmaya çalışıyoruz.

Korumaya çalıştığımız kültür varlıklarının hali de ortada…

*

“İyi bir yönetici nasıl olmalı?” sorusuna, eminim ki herkes farklı bir yanıt verecektir.

Ama, hemen herkesin üzerinde birleşeceği genel bazı kriterler de yok değildir. Çalışma ortamının huzurunu sağlamak, çalışanların mutluluğunu ve dolayısıyla verimliliğini artırmak, yöneticinin gerekli niteliklere sahip olmasıyla doğru orantılıdır.

Uzmanlara göre, “eleştirel düşünce yapısı” bunların başında geliyor. Eleştirel düşünceye sahip biri, karar vermeden önce, elindeki bilgilerden emin olmak ister, analiz yapar, doğru sonuca ulaşmak için mantığını kullanır. Farklı fikirleri değerlendirerek, farklı seçenekler arasından en isabetlisini bulmaya çalışır. “Bu böyledir” diye kestirip atmaz, çalışanlarını dinler, onları da yaratıcı fikirler geliştirmeye yönlendirir.

Zamanı doğru yönetmek de, iyi yönetici olmanın koşullarından biridir. Uzun, orta ve kısa vadeli hedefleri ayrı ayrı belirleyip planlama yapmak, zamanı en verimli şekilde kullanmak, iyi yöneticiliğin olmazsa olmazlarındandır. Yine çalışanların motivasyonuna katkıda bulunmak, iş verimliliği için son derece önemlidir.

Güven verici olmak ise, yalnızca çalışanlar için değil, toplum için de gerekli özelliklerden biridir.

Çalışanlarınız üzerinde, sevgiye dayalı bir otorite kurmanız, dinlemeye açık olmanız, ekibinizin arkasında durmanız, onların önünü açmanız, büyük resmi gösterip yol göstermeniz, mutlaka sizin güvenilir bir yönetici olmanızı sağlayacaktır.

Bunlar kitabi bilgiler.

*

Seçimle iş başına gelen bir yöneticinin topluma yönelik fotoğrafını biçimlendiren unsurlar ise, gerçekçilik, dürüstlük, şeffaflık, adalet ve vicdan, değişimleri yakalayabilmek, kararlı, ölçülü ve uzlaşmacı olmak şeklinde özetlenebilir.

Aslında, gerek işyerindeki yöneticinin, gerekse toplum yöneticisinin bütün bu iyi nitelikleri taşıyor olması, kapris ve kompleksten uzak oluşu ile doğru orantılıdır.

“Acaba yanlış düşünüyor olabilir miyim? Kendi kararımla ya da inisiyatifim dışında yapılmış hatalarımız var mıdır?” diye kendisini yargılayan, eleştiriye açık bir yöneticinin, yanlıştan dönme erdemini gösterebilmesi, kaynak israfının, zaman ve emek kaybının, çirkinliklerin önüne geçer.

*

Sözü Çorum Belediye Başkanı Zeki Gül’e getirmek istiyorum.

Sayın Gül, bu kısa sürede, komplekssiz bir yönetici profili ortaya koydu.

Gazetemizin iki konudaki eleştirilerine, yapıcı ve olumlu bir yaklaşım gösterdi. Hükümet Konağı önündeki çiçeklerin güzelliğini perdeleyen reklam panolarını, haberimizin çıktığı gün kaldırttı.

Önceki gün de, “meydana kurulan çadırlar” konusunda “Yerden göğe kadar haklısınız” deme dürüstlüğünü gösterdi.

Sözü fazla uzatmadan, kendisine bir Çorumlu olarak teşekkür etmek istiyorum.