Kuzenim Gülay Keçecioğlu’nun Cumartesi günü sosyal medya hesabından paylaştığı bir fotoğraf, deyim yerindeyse “beni can evimden vurdu”.

İlk kez gördüğüm bir fotoğraftı.

Soldan itibaren, annem Suade Yolyapar, halam Güler Keçecioğlu, Gazipaşa İlkokulu’nun kurs öğretmeni ve akrabamız Türkan Cürün…

Yıl 1972…

Babam henüz hayatta. 1928 doğumlu olan annem, 44 yaşında…Hele de halam (Gülay’ın annesi), daha gencecik, 32 yaşında…

Eski bir sızı gelip yüreğimin başına oturdu yeniden. Daha doğrusu kocaman bir pişmanlık…

Annemi kaybettiğimde, öyle bir boşluk oluşmuştu ki yaşamımda, hiçbir türlü dolmuyordu. Ve “Neden daha sık ziyaret etmiyordum?” pişmanlığı içimi kemirip duruyordu.

Sızı o sızı…

*

Annem yoğun bakımda iken, aşağıdaki yazıyı yazmıştım.

Yazının çıktığı gün, yani 23 Kasım 2010 tarihinde kaybettik O’nu…82 yaşındaydı…

Şimdiki duygularımın tamamı o yazıda vardı. Onun için, izninizle o yazıyı yeniden paylaşacağım.

Sevgili annemi şükranla, özlemle, rahmetle anarak…

Ve tüm annelere, dünyanın en güzel çiçeklerini, en sahici sevgilerini, en gerçek saygılarını sunarak…

*

PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI

Rahmetli Ecevit’e, çalışanlar lehine verdiği savaşımdan ötürü büyük saygı duyardım.

İlk yüzyüze görüştüğümüzde de “insan” kişiliği çok etkiledi beni. Tarif edilemez bir sevgiyle bağlandım.

1972 yılıydı.

12 Mart 1971 Muhtırasından sonra İsmet Paşa’yla ters düşmüş, Genel Sekreterlik’ten istifa etmişti. Kurultay çalışması için geldiği Çorum’da, gazetemizi ziyaret etmiş, idarehaneye girmeden matbaaya geçip çalışanların tek tek halini-hatırını sormak suretiyle AP’li olanlarının bile gönlünü fethetmişti.

Sonraki yıllarda Bülent Ecevit’in şair kişiliği ile de tanıştım; şiirlerini çok sevdim.

Hele de bir şiiri vardı ki…

*

PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu

yaşını sordum bir giz gibi güldü

kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz

yüzüne baktım bir giz gibi güldü

bir asa vardı elinde

bir solmuş kırallığın

kadifeden harmanisi üzerinde

bir hititliydi o bir selçukluydu

bir ermeniydi bir kürttü

bir türk

yaşını sordum bir giz gibi güldü

koluma girdi bir soylu kadınca

tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini

beni tek gözlü sarayına götürdü

köy yapısı kulübesinin

zamanı onda yitirdim ben

yitik zamanlara onda eriştim

en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında

bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

Bülent ECEVİT

Bu şiiri bugün, bir daha, bir daha okudum.

“Pülümürün yaşsız kadını” sanki bir yerden tanıdık geliyordu.

Pülümür’ün yerine Çorum’u koysanız hiçbir şey farketmeyecekti sanki.

İşte, her türlü çileye sabırla, metanetle göğüs geren, bu dünyada çektiklerinin karşılığını öteki dünyada göreceği inancıyla içini ferah tutan, Ecevit’in dediği gibi “soylu”, başı dik Anadolu kadını…

Kentte doğup büyümüş olmasına rağmen, kaderi “Pülümürün yaşsız kadını”ndan pek de farklı olmayan çilekeş annem, şu anda İbni Sina Hastanesi’nin Koroner Yoğun Bakım Ünitesi’nde bilinci kapalı olarak her şeyden habersiz yatıyor.

Yazmak istiyorum, hıçkırıklar düğümleniyor boğazıma.

Gözüme yaşlar hücum ediyor.

Yazamıyorum.

Yalnızca dua etmeye gücüm yetiyor.

Allah’a sığınıyorum.

(23.11.2010, Kent Notları)