Her gün gazetelerde, tanımadığım bir takım insanlar sürekli
gündemde.
“Kim bunlar?” diye soruyorum.
“Hocam ne kadar cahilsiniz, bu insanlar falanca dizinin,
falanca kahramanları!”
“Ya bu yarı çıplak kızlar kim?”
“Bunlar da dizilerde ve gerçek hayatlarında falanca
adamlarla aşk yaşayan sevgilileri!”
Bunlar haftalık, aylık, en çok bir yıllık düzeyli
beraberlikler yaşayan güzellerimiz!
Peki, bize ne bunlardan?
“Hocam, dizilerle yatıp kalkan bazı insanlarımız bu
insanların yaşamını merak ettiği için, bu insanlar tuvalete gitse bile haber
yapıyorlar.”
Gazetelerin magazin eklerini hiç okumam. Bir zamanlar
magazin yazarlarıyla yazışarak, “kardeşim, sürekli bu uçuk, kaçık ve garip
insanların düzeysiz yaşamlarını haber yaparak, çocuklarımıza, insanlarımıza
kötü örnekleri yüceltiyorsunuz? Neden, gerçek sanatçı, bilim adamı, ekonomist,
şair, yazar ve ressamları haber yaparak insanlarımızın onlara özenmesine
yardımcı olmuyorsunuz ?” dediğimde, “Beyefendi, siz hangi ülkede yaşıyorsunuz,
yazarın, sanatçının, şairin, bilim adamının, ressamın hayatını merak eden halk
nerede ?”diyorlar.
Bütün bunlar çokluğun yarattığı cehaletten başımıza geliyor
sevgili okurlar.
Hüda-i nabit gibi yetişen çocuklarımızın boş zihinleri
şeytanın oyun alanı olduğu için 21. yüzyılda hâlâ cinselliğin mağara dönemini
yaşıyoruz. Bu yüzden tecavüzlerin, cinsel tacizlerin, ensest ilişkilerin önüne
geçilemiyor.
Hayatımızın bir başka ayıbı olan futbolda şike davasında
yaşananlar da midemi bulandırmaya başladı.
14 Nisan 2011’de çıkarılan “Sporda Şiddet” yasası sonrası
şikeyle ilgili cezalar ağır gelince, aynı Parlemento aynı yasanın orasını,
burasını eğip bükerek cezaları hafifletti. Böylece, şikeyle suçlanan Fenerbahçe
kulubümüzün yöneticileri için özel kanun çıkarılmış oldu. Şimdi onlar, biz
düşersek Lig TV dekoder satamaz, kulüplere para ödeyemez, Türk futbolu batar,
bu yüzden şike yüzünden küme düşme kaldırılsın, zamanında bu işleri herkes
yaptı!” diyerek , Federasyona baskı yapıyor.
Galiba, sıra milletçe Fenerbahçe’lilerden özür dilemeye
geldi!
Şike dosyalarını tefrika halinde bölüm, bölüm yayınlayan
spor basını ayrı bir âlem.
Sürekli Fener taraftarlarına yönelik yayın yaparak,
taraftarların beklentilerini yükseltiyorlar. Bazı masum taraftarlar da, sanki
hiçbir şey olmamış gibi, UEFA’ya ve her nedense özellikle Galatasaray’lılara
veryansın edip duruyorlar.
Her nedense, Hakem kardeşlerimiz de Fenerbahçe’yi çok
seviyorlar. Özellikle Şükrü Saraçoğlu stadında Fenerbahçe’ye ayrı bir özen
göstererek, rakip takımdan mutlaka bir futbolcuyu oyun dışı bırakıyorlar.
Geçen hafta gözde hakemimiz Cüneyt Çakır, sarı kartlı Gökhan
Gönül’e ikinci sarı kartı gösterme cesaretini gösteremezken, Trabzonspor’lu
futbolcuyu faul bile olmayan bir pozisyonda atmakta tereddüt etmedi. Bu yüzden,
Gökhan Gönül Trabzon’lu futbolcu atılırken,“hocam beni atamadın, bari onu da
atma!” demiş olabilir.
Bu yüzden futbol maçlarından da soğudum. Seyretmek içimden
gelmiyor.
Bayan okurlarımın affına sığınarak, son günlerde çok
duyduğum üç güzel fıkrayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Beyin Göçü nedir?.- Kadının dırdırına, kaprislerine, bitmez
tükenmez isteklerine, mızmızlığına dayanamayan adamın, başka bir kadının peşine
takılıp gitmesine " 'BEY'in göçü" denir.
Necip Fazıl; “Bir kadına ‘365 gün seni düşünüyorum’ bile
deseniz, ‘Kalan 6 saatte ne yaptın?’ diye sorar..” diyor.
Kadına sormuşlar, “Erkek mi para mı?” diye, "Farketmez,
ikisini de harcarım" demiş.
Her zaman olduğu gibi bir güzel dörtlükle sizlere veda
ediyorum.
Hangi dağın bir kenarı yol değil,/ Her gecenin bir sabahı
var gülüm,
Başın eğme bu halimiz ar değil, / Daha mutlu yıllarımız var
gülüm!(???)