Büyük beklentiler içine girdiğimiz Arap dünyasındaki yükselen halk hareketi, emperyalist güçlerin denetimine girdi. İslam dünyası, yöneticileri değiştirilerek yeniden dizayn edilmekte.

Sanırım bu dizayn Türkiye'ye de yansıyacak ya da yansıtılacak gibi. Görünmeyen bir el siyasi partileri yeniden dizayn etmekte ya da siyasetine son vermeyi düşünmekte.

Görünen o ki, bugüne kadar ol görüp olgunlaştıramadığımız siyasi ortam, giderek çirkinleşmekte, belden aşağı inmekte, görünmeyen ele uygun ortam yaratmakta.

Bir ölçüde kişilerin özel yaşamları, bağlı bulunduğu siyasi partiye ve siyasi eğilimine karşı malzeme olarak kullanılmakta.

Toplumun aşırı hassasiyet gösterdiği ahlâki değerdeki konular, siyaseten yararlanma aracı olarak kullanılır olmakta.

Maalesef bu yöntemin alt yapısı, yine bu toplum tarafından inşa edildi ve sanki bu çirkin yönteme bir meşruiyet kazandırıldı.

Menderes'in yaşadığı bir ilişki günlerce, aylarca "Yassı Ada Mahkemeleri"nde yargılama konusu edildi..

Aczimendi lideri Müslüm Gündüz-Fadime Şahin olayı bir siyasi hükümet aleyhinde malzeme olarak kullanıldı.

Deniz Baykal ve şahsında oluşan siyaset, böyle bir çirkinlikle tasfiye edildi.

Ne yazık ki bu çirkinliklere seyirci kalındı. Sanki içten içe sevinildi. Açığa çıkarmak için yeterli uğraşı verilmedi. İşte bu gün için aynı durum MHP'ye uygulanıyor gibi.

Giderek siyasi bir gelenek haline getirilen bu çirkinliklerden Türkiye kurtulmalı. Siyaset bu çirkinliklere prim vermemeli. Türkiye'de siyaseti yeniden dizayn etmek isteyen güçlere böyle fırsat verilmemeli.

Ama öncelikle bu konularda siyasi bir konsensüs sağlanmalı. Ne yazık ki, henüz bu olgunluk görülemiyor!...

*     *     *

Seçim vaatleri aldı başını gidiyor!...

Çılgın projeler, yeni kanallar, İstanbul'a yeni kentler, yeni büyük şehirler...

2B alanlarının karşılıksız dağıtılması, çiftçinin elektrik borçlarının silinmesi, mazot fiyatlarının 1,5 TL'ye düşürülmesi, askerliğin yaz tatiline indirilmesi...

Vaat, vaat üstüne... Her seçim konuşmasında yeni bir vaat... İlk etapta hepsi hoşa gidecek vaatler. Umarız gerçekleşir. Ancak tuhaf olan, neden seçim döneminde yapılıyor olması.

40 yıldan fazladır Avrupa Birliğine girmeye uğraşan Türkiye'nin siyasetçileri, kendi halkını aptal yerine koymaktan ne zaman vazgeçecek? Ne zaman bu halkı kendi özgür iradesiyle baş başa bırakacak?

Oysaki bu toplum salt bu vaatlere bakarak oy vermemekte. Ama sınıf bilinciyle ve sınıf refleksiyle de oy vermemekte. Oy vermede ağırlıklı olan belirleyici davranış, maalesef inanç farklılıkları olmakta.

Çünkü bu toplumu yönetenler, yıllarca inanç farklılıklarını belirleyici unsur olarak tetiklediler. Hiçbir zaman sosyal bilincin gelişmesine katkı sağlamadılar.

Ülkedeki mevcut siyasi bölünmelere bakılırsa, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-İslamcı gibi kimlikler seçmen oyunun rengini belirlemekte. Emek-sermaye, yoksul-varsıl gibi temel değerler hiç etkili olmamakta. Sunulan projelere bile inanan bir gözle bakılmamakta.

Salt oy almak için böyle vaatler yapılacağına, toplumun siyasal ve sosyal bilincinin gelişmesine çaba harcansa, daha çağdaş bir toplumun inşasına katkı sağlanmış olunmaz mı?...

*     *     *

Siyasetin dili de çok kirlendi!...

Siyasi konuşmalarda kullanılan dil aşırı ölçüde çirkinleşti. Ve maalesef topluma örnek olması gereken siyasetçilerimiz, sokak jargonunu siyasi dile çevirdiler.

Onursuz, şerefsiz, namert, hırsız, kalpazan, angut, ar damarı çatlamış, alçak gibi sözcüklerle siyasi literatürü zenginleşirdiler! Bu sözcükler her gün siyasetin ağzından akar oldu...

Cumhuriyet Türkiye'sinin siyasetçilerinin ağzına yakışmayan bu dil, adeta toplumun kimyasını bozar oldu.

Oysaki ülkemizin güneyindeki yeni emperyal politik gelişmeler ve ülke içindeki oluşumlar, toplumsal bir barışı olduğundan daha da fazla gerektirmektedir.

Umarız seçim gerginliğinin giderek arttığı bu günlerde, daha yapıcı, daha barışçı bir dil kullanılır... Toplumun bozulmaya başlayan kimyası daha da bozulmaz!...

Ancak çok zayıf bir olasılık ama biz yine de umutlanalım!...