İlber Ortaylı diyor ki, "Bizde resim yoktur, heykel sanatı yoktur. Musikiyle uğraşılmaz. Filozof yoktur. Fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir."

Askerlik yönümüz övülürken, sanat ve felsefesi olmayan toplum yapımıza da ağır bir eleştiri yöneltilmiştir.

Peki, bizde filozof yok! resim yok! heykel niçin yok?

Cevabı Atatürk vermiş ve "İslamiyet'te heykel yasağının, puta tapıcıhğa dönme korkusundan" kaynaklandığını belirtmiştir.

Elbette İslamiyetin, putperestliği yıkması kolay olmamıştır. Bunun için çok acılar çekilmiştir. Çok büyük bedeller ödenmiştir. Sonuç olarak Kuran'da böyle bir hüküm olmasa bile, putperestliğin zihinlerden silinmesi için fiili olarak resim ve heykel yasaklanmıştır.

Bu yasak, İslamiyet'i kabul eden Türk toplumuna da yansımıştır. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun 400 yılı hilafet dönemidir. 400 yıl İslam dünyasını yöneten imparatorlukta resim ve heykele karşı yasak kolay kolay yıkılamamıştır.

Osmanlı'daki sanat süslemede, minyatürde, hat sanatında, mimaride, handa, hamamda, çeşmede, mezar taşlarında, kubbelerde, saat kulelerinde kendini göstermiştir.

Avrupa'da sanattaki yükseliş, yaşanan Rönesans ve hızlı gelişen teknoloji, Osmanlı toplumunu da etkilemiştir. 1839’da Tanzimatın ilanıyla başlayan batılılaşma sürecinde, güzel sanatlara karşı az da olsa bir yönelme başlamıştır.

1883 te kurulan ve şimdiki adı "Güzel Sanatlar Akademisi" olan, "Sanayi-i Nefise Mektebi" ile resim ve heykel gibi sanatların önü açılmaya çalışılmıştır.

Ne yazık ki heykeldeki yasak anlayış, ancak cumhuriyetle yıkılabilmiştir. Atatürk'ün 22 Ocak 1923 günü Bursa'da yaptığı konuşma, zihinlerde tabuya dönüşen heykel yasağının önünü açmıştır.

"Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Hâlbuki bizim milletimiz, hakiki nitelikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır." demiştir.

Bu konuşma, cumhuriyet ideolojisinin sembolü haline gelen "Atatürk heykel ve anıtlarının" dikilmesinin milâdı olmuştur. Heykel üzerindeki mahalle baskısı kalkmıştır.

Yine de bilinçaltına kazınmış olan heykele bakış açısı, toplumun zihninden tümüyle silinmiş değildir.

İşte bu nedenle, toplumun sanata bakış açısının özgürleşmesi şarttır. Bunun için önder kimliklerin, siyasetçilerin sanata bakışı, sanat hakkındaki söylemleri çok hem de çok önemlidir.

Sonuçta sanat bir anlatım tarzıdır. Yazar romanıyla, şair şiiriyle, ozan sazıyla anlatır. Ressam resmiyle, heykeltıraş heykeliyle anlatır. İşte bunun için, sanat ve sanatçı özgür olmalı, siyasetçi bu özgürlük alanını genişletmelidir.

Tartışma konusu heykelin mimarı olan Mehmet Aksoy, ülkemizin yetiştirdiği, uluslararası dereceleri olan ve birçok ödül almış ünlü bir heykel sanatçımızdır.

2006 yılında AKP'den Kars Belediye Başkanı olan Naif Alibeyoğlu önderliğinde, barışı simgeleyen bir heykel yapılmasına karar verilmiştir.

Çünkü bu iki halk, birbirini soykırım yapmakla suçlamıştır. Hem Iğdır'da, hem Erivan'da soykırım anıtları dikilmiştir. İşte "ucube" diye aşağılanan bu "insanlık abidesi" heykeli, iki halk arasında pompalanan kan davasına son vermeyi amaçlamıştır.

Ne yazık ki yapımı yarım kalan, adı "insanlık abidesi" olan bu heykelin yeri ve mekânı üzerinden, amacını aşan bir heykel tartışması yaratılmıştır. Sayın Başbakan Erdoğan tarafından "ucube" benzetmesi hiç te şık olmamıştır. Türkiye Başbakanının ağzından böyle bir sözcük çıkmamış olmalıydı.

Bu tartışma ve bu aşağılayıcı benzetme sanatçıyı üzer, sanatçıyı ürkütür. Bir anlatım tarzı olan sanata zarar verir. Ayrıca, İslamiyet’in modern dünyaya bakışını da hırpalar. İstemeyerek yeniden bazı tabular yaratır. Yeni korkular, yeni yasaklar üretir.

Kaldı ki bu ülkenin insanları, kitap yasaklarından çok çekmiştir. Düşüncesini söylemek, şiirini okumak için büyük bedeller ödemiştir. Neredeyse özgür düşünce, bir korku malzemesi olmuştur.

Türkiye'de tabuların yıkılmaya başladığı bir süreçte, yeniden tabular yaratmamak gerekir. Siyasi önderlerimizin ağzından çıkan bir laf, eğer bir gaf değilse çok önem kazanmaktadır. Bu laf toplumu barışa da götürür, savaşa da...

Unutulmamalıdır ki, cumhuriyetle tanışan, çağdaş demokratik değerleri bir ölçüde de olsa ülkesine taşıyan Türkiye, bir Afganistan değildir. Ve de olmamalıdır...