2015 yılının son Pazar günü ile 2016 yılının ilk Pazar günü arasında kalan hafta Güre’deydik, kızım İnci’nin Hatuşa kaplıcalarındaki devre mülkünde 2015 yılı hakkını kullandık. Hattuşa’nın kurucusu hemşerimiz Mehmet Ali Doğan Bey muhteşem bir eser gerçekleştirmiş. Tebrik ediyorum. Hemşerisi olmakla gurur duydum.
Yılbaşında yurdumuzun büyük kısmı kar altında, soğuk kış şartlarını yaşarken, biz; bir haftalık zamanın büyük bir kısmını güneşli, güzel bir bahar havası şartlarında geçirdik.
Deniz kenarında eskiden kalma, “ezimevi” denilen, bacalı, zeytinyağı üretim tesislerini aslını bozmadan, bacası vs birlikte lokantaya dönüştürmüşler. Çok güzel olmuş.
Bunları görünce çocukluğumuzun, hatta gençliğimizin Arnavut kaldırımı ile kaplı sokaklarımızın, devamlı akan üzerinde ‘bu su içilmez’ yazan sokak çeşmelerimizin, ziyan edilişini içim sızlayarak anımsadım.
Otoriter öğretmenliğin örneği sayılacak resim öğretmenimiz rahmetli Reşat Eroğlu’nun sokak çeşmesi resmi yapmamızı birkaç defa istediğini hatırlıyorum.
Seneler önce okumuştum; Avrupalı bir gezginin, 150 sene önce yazdığı Tokat’ın sokak kaldırımlarına hayran kalışını anlatan yazıyı unutamıyorum.
Şimdi çeşmelerden örnek kalmadı sayılır. Çorum’un İnayetullah camiinin arkasındaki küçük meydanın (çevlik) ortasında bulunan çeşmenin camiyi büyütmek için yeri değiştirildi. Değişim yapılırken de özelliklerini bilmeyen insanlar tarafından güya tarihi dokusu bozulmadı. Onun tarihi dokusunu korumak için; aynı zamanda su taksim merkezi olduğunu bilmek gerekir. İstanbul’daki Taksim’in adı da oranın su taksim merkezi olmasından kaynaklanıyor.
Yeri değiştirilirken tarihi dokusu bozulan çeşmenin su taksim görevi de yaptığını ben nereden biliyorum?
Taksimin kapağının anahtarı bendeydi. Suyun bir kısmı bizim eve gelirdi. Ayar bozulduğunda, beze sarılmış birkaç taşla yeniden ayarlardım. O çeşmelerin aynı zamanda gönül işleri ile ilgili tarafları olduğunu masum çocukça flört işlerine zemin hazırlandığını bilenler bilir. Kimse duymasın da ben bilenlerden sayılırım.
Gelelim; tarihi dokuyu bozmadan sokakları düzenlemekle övünen belediyelerimize:
Tarihi dokuyu bozmadık diyorlar; parke taşla sokak kaldırımlarını döşediklerini anlatıyorlar. Hele sokağı asfaltladıklarını anlatanlar, tarihi dokuyu öldürdüklerini bilmediklerini açıklamış oluyorlar. O sokaklar Arnavut kaldırımı idi. Arnavut kaldırımlarını yapabilecek usta kalmamıştır. Bugün antika sayılacak onların kullandığı, bir tarafı küçük kazma, diğer tarafı irice çekiç olan aleti bulabileceğimizi sanmıyorum.
O kaldırımlar Necip Fazıl Kısakürek’in ünlü “Kaldırımlar” şiirinde anlattığı kaldırımlardır.
• Kullanışlı mıdır? Değildir.
• Dayanıklı mıdır? Değildir.
O zaman bana “neyi anlatmak istiyorsun?” diye soranları duyar gibi oluyorum.
Anlatmak istediğim örnek sayılacak bir kısmı, tarihi dokusunu koruyarak, düzenlemek, oralara motorlu araç trafiğini sokmamaktır.
Bu konuda sayısı az olan, örnek alınacak yerlerden birisi Safranbolu’dur.
Orayı dikkatle inceleyen belediye başkanlarımızdan, kaldırımları asfaltla kaplamakla övünmeyi sürdürmelerini ama gerekli olan birkaç sokaktaki asfaltı söküp temizleyerek tarihi dokuyu ortaya çıkarmalarını rica ediyorum.
En güzel günler sizlerin olsun.