Geçenlerde medyaya yansıdı:

İzmir’in Kiraz ilçesine bağlı Sırımlı ve Olgunlar isimli iki dağ köyünde (olmaz olası) bir gelenek varmış.

Yaşları 12-15 arasında değişen kız çocukları kaçırılıyor, sonra ailelerine “sus payı” ödenerek durum “meşrulaştırılıyormuş”…

Reşit olmayan kızlar, evlilik resmileşinceye kadar iki-üç çocuk annesi olup çıkıyorlarmış.

Efendim, gelenek!...

Bir de, “sevmiş kaçırmış” diye olağan karşılanmaz mı bu çirkinlik!..

Birincisi, onlar daha çocuk…

İkincisi, oğlan sevmiş de,  kız sevmiş mi acaba?

Onun eşini seçme hakkı yok mu?

Kızların aileleri de “parayı alınca” olağan karşılıyorlar bu ilkelliği…

Küçücük kızlarını resmen satıyorlar…

İnanılır gibi değil.

*

Magazin ekinde yer aldığı için, belki pek çok kişinin dikkatinden kaçmıştır.

Gülben Ergen, 15 Şubat 2017 tarihli Hürriyet’in Kelebek ekinde, kadın cinayetlerini geniş biçimde değerlendiriyor.

Duyarlı sanatçı, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” üyesi 5 genç kadınla bir araya gelmiş ve Türkiye’nin “kanayan yarası” kadın cinayetlerini konuşmuş.

Yıldan yıla artan bir istatistik…

2016 yılında 328 kadın öldürülmüş…

Ayrıldığı eşi tarafından, yolunu ayırdığı eski sevgilisi tarafından, hiç ilgisi olmadığı halde, uzaktan kendisine ilgi duyan adam tarafından, töre gereği aile içinden biri tarafından, bir sapık, bir cani, bir ruh hastası tarafından…

Ölümü hiç de hak etmeyen 328 kadın, kara toprağa girmiş genç yaşta…

Ayıp, yazık, günah!...

*

Eğitim konusu açılınca, hep bir şeylerin yetersizliğinden dem vuruyoruz.

Seviyemiz, uluslararası yarışmalarda yerlerde sürünüyor.

Belki bir avuç kaliteli insan yetiştiriyoruz, ama, milyonlarca “sözde eğitim görmüş” eğitimsizi salıyoruz topluma…

Hele de, şu çağdışı zihniyetleri geriletme adına, bir arpa boyu bile yol alamıyoruz.

Bir yılda 328 kadının hunharca öldürüldüğü bir ülkede, hiç kimse eğitimden, hele de çağdaş eğitimden söz etmemeli.

En başta “insanlığı” öğretemediğimizi kabul edip, şapkamızı önümüze koymalıyız.

Hazin bir durum bu…

Gerçekten hazin…

*

Oysa, dünyanın pek çok medeni ülkesinden önce kadınlara haklarını vermiş, kadını toplumda olması gereken yere oturtabilmek için nice yeniliklere imza atmış bir önderin, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesi bu ülke.

“Kadınlar, içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır” diyen bir kurucunun cumhuriyeti…

*

Şu sözlerini de lütfen hatırlayınız:

“Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de, kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız, ilim ve fen sahibi olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.”

“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin.”

“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.”

*

Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaştık; nerede kaldı çağdaş uygarlık hedefi, nerede kaldı o altın ilkeler?...

Kadına bakış, neden hâlâ yüzyıllar öncesi düzeyde?..

Ortaçağ ilkelliğinde?...