Hıristiyan toplum, özellikle de Katolik Hıristiyanlar, "Japonlar, Hıristiyan olmadıkları halde nasıl bu kadar ahlaklı ve başarılı oluyorlar" diye bir sorgulama başlatmışlar.

Gönül ister ki, biz de sorgulayalım...

Ve de gönül ister ki, kendimizi anlatalım, kendimizle övünelim...

Evet, anlatalım ve de övünelim ama:

-Diploma seviyesi ne olursa olsun kırmızı ışıkta geçen, yollar benim diyen...

-Arabayı yaya geçidi üzerinde durduran, müdahale edersen kavgaya hazır olan...

Ve de kaldırımları park yeri yapan bizleri mi anlatıp, övünelim?

* * *

Ve devamla...

-İslam'ı bir inanç olarak değil, siyasetin şemsiyesi gibi kullanan...

-Parlamenter sistemi parlamenter sisteme, başkanlık sistemi başkanlık sistemine benzemeyen...

-96 yıldır laiklik tartışmasını gündemden düşürmeyen...

-Ve 96 yıldır trafik sorununu çözemeyen...

Ve de özellikle ülkenin sıkıntılı dönemlerini, doğal felaket günlerini çalma, çırpma ve zengin olmak için, içimizde fırsat bilenlerin bulunduğu bizleri mi anlatalım?

Yoksa doğal bir afet olduğunda bile:

-Mağazaları yağmalamayan, boşalan evleri soymayan...

-Stok yapmayan, markette iki ürün kalmışsa ikisini de satın almayan...

-Devletin dağıttığı yardımları stoklamayan...

-Felakette ölen insanların cesetlerini naklen yayın araçları ile yayınlamayan...

Ve de gösterişli olsun diye, devlet büyüklerinin katıldıkları cenaze törenleri düzenlemeyen Japonları mı anlatalım?

* * *

Devam edelim... Kimliği kim olursa olsun:

-Gürültüyü müzik sanan, "rahatsız oluyorsan gidebilirsin" diyen...

-Bindiği otobüsü özel odası gibi görüp telefonla geyik muhabbeti yapan...

-Oturduğu bir binada bile ortak yaşama kültürü olmayan...

Ve de gittiği her yeri kirleten, özellikle piknik yaptığı yerleri, parkları, bahçeleri çöp yığını yapan bizleri mi anlatalım?

Yoksa...

-İzmir'in simgelerinden tarihi Saat Kulesi'nin bulunduğu Konak Meydanı'nda, yerdeki çöpleri toplayarak bize bir mesaj veren Japon turistleri mi?

-Kapadokya'da bir kamyon çöp toplayan 39 kişilik Japon üniversite öğrencilerini mi?

* * *

Siyasi alanda da:

-Hakkında çıkan yolsuzluklardan utanmamış ve de istifa etmeyi bile düşünememiş bakanlarımızı mı?

-Milletvekilliğini iş takipçiliği sanan milletvekillerimizi mi?

Ve de sürekli toplumu birbirine kışkırtan siyasi liderlerimizi mi konuşalım?

Yoksa...

-Suçu, kiralık ofisinin masrafları devlet tarafından karşılandığı halde ek fatura çıkarmak olan, ama "Başınızı sıkıntıya soktuğum için üzgünüm" diye bir not bırakıp, 28 Mayıs 2007 günü intihar eden Japonya Tarım Bakanı Toshikatsu Matsuoka'yı mı?

-Suçu, hava alanları inşaatına karşı çıkanları "gıcırdayan tekerleklere" benzetmesi ve "öğretmenler sendikası, eğitim sisteminin kanseridir" demesi olan, ama henüz 4 günlük bakanken 28 Eylül 2008'de istifa eden, Japonya Ulaştırma Bakanı Nariaki Nakayama'yı mı?

-Birinin suçu, seçmenlerine bedava sinema bileti dağıtmak; diğerinin suçu, seçmenlerine kâğıttan yelpaze dağıtmak olan, ama eleştiriler üzerine 2014 yılı içinde henüz 2 aylık bakanken istifa eden, Japonya Sanayi Bakanı Bayan Yoko Obuchi ve Adalet Bakanı Bayan Midori Matsushima'yı mı?

Ya da "Bu iki bakanı ben atadım, halktan özür diliyorum" diyen Japonya Başbakanı'nı mı?

Evet, bizimkileri mi yoksa Japonları mı? Hangisini görelim? Hangisini anlatalım?

* * *

Yine devam edelim...

Körfez Geçiş Köprüsü'nün halatının kopmasından suçu olmadığı halde kendini sorumlu tutan, Yalova'nın Altınova mezarlığında 23 Mart 2015 günü hayatına son veren, konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından Japon Mühendis Riyoichi Kıshi'yi mi?

Yoksa kentlerimizde dere içine, sel ağzına, fay hatları üzerine yapılan binaların mühendislerini, mimarlarını ya da bunların bağlı olduğu odaları mı?

Yani hangisini konuşalım? Ve de hangi ahlakı konuşalım?

Yazıyı Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir sözüyle noktalayalım. Direnmelerine karşın ancak toplumsal baskı sonucu istifa etmek zorunda kalan 4 bakan için, "Bizde Japon kültürü olsaydı, emin olun Bakanlar Kurulu'nda kimse kalmazdı" demişti.

Evet, şimdi bu Japon ahlakı görülmesin mi? Ya da nasıl oluşmuş sorgulanmasın mı?