Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan Türkiye’nin de imzacı olduğu İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılından beri yürürlükte. Ancak yükümlülükleri zaten gerektiği gibi yerine getirilmiyordu. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Cumhurbaşkanlığının bir gece yarısı kararı ile Türkiye bakımından feshedildi.

yine bu iktidar döneminde imzalanmış, dönemin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan “Ülkemizin uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacaktır.” demişti. , 21 Kasım 2011'de TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'na geldi. Komisyon’da oy birliğiyle kabul edildi. Kanunla gelen, tarikatların ve cemaatlerin isteği doğrultusunda kararname ile geri gitti. Yani tarikatların dediği oldu.

Öncelikle kanunlaşan bir konunun kararname ile kaldırılması usul yönünden hukuka aykırıdır. Anayasa, (m.104/17), “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır.” diyor (Prof Dr. Yavuz Atar)

İktidar sözde cinsel tercihlerde sapma olacağının arkasına sığınıyor. Gerçekte, sözleşmenin sadece o bölümüne çekince koyma hakkı olduğu halde.

İstanbul sözleşmesinin kaldırılması ile kadına yönelik şiddet cesaretlendiriliyor. Çarpık ortaçağ zihniyeti geçerlilik kazanıyor. Tarikatların bakışı ile AKP zihniyeti örtüşüyor.

*Açılım sürecinde Rize belediye başkanı AKP’li Halil Bakırcı “Biz terörü bitirmek için Kürt kadınlarını ikinci eş olarak alalım. Hasımlık yerine hısımlık” söylemi ile kadın bedeni üzerinden ilkel politika önermişti.

* “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralık” diyenlerin dediği oluyor.

*İlginçtir, bir yargıç; “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek gerekir” demişti.

*Ayhan Sefer Üstün adlı AKP Milletvekili; “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran kadından daha masumdur.” diyebildi.

*Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu; “Bayanlara evdeki işler yetmiyor mu?” buyurmuştu

*Başbakan Yardımcısı iken Bülent Arınç; “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak.” fetvası verirken;

*Tasavvuf düşünürü olduğu ileri sürülen Ömer Tuğrul İnançer; “Hamile kadının sokakta gezmesi uygun değildir.” diye emir buyurmuşlardı.

*Sağlık Bakanı Recep Akdağ; “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.” vecizesiyle tarihte hak ettiği seçkin yeri almıştı.

*AKP İl Genel Meclis Üyesi Erkan Ekmekci; ”Kızlar okuyunca, erkekler evlenecek kız bulamıyor.” denklemini kurmuştu.

*AKP’li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan; “Ben kadın–erkek eşitliğine inanmıyorum, kadına şiddet abartılıyor.” diye yüksek tepelerden gürlemişti.

*İ. Melih Gökçek; “Annesi tecavüze uğruyorsa çocuğun suçu ne? Annesi ölsün.” kesin hükmünü koymuştu.

*Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek..” önermesiyle iktisatta yeni bir çığır açmıştı.

*Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu; “Annelerin, annelik kariyeri dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir..” sosyolojik yasasını koymuştu…

Yazdıklarımız sadece süzerek aldığımız ortaçağ düşüncesinin birkaçıdır. Bu zihniyeti besleyen tarikatların neler dediğini yazarsam midenize sancılar girebilir, hukuksuz şekilde gerçekleşen İstanbul Sözleşmesinin kalkmasını ve bu bakışı, kadınlarımız içine sindiriyorsa, bize diyecek birşey kalmıyor. “Erkek kuldur, kadın ise erkeğin kulu, yani kulun- kulu” olmayı peşin olarak kabulleniyor demektir. Nazım’ın deyimi ile “Türk kadınının soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra mı?” gelecektir.

Bu AKP feodalitesi – dinciliği ile ve kadını öteleyerek, örseleyerek erkeğin kulu görerek kadına şiddet önlenemez. Aileden başlayarak özellikle okulda ve toplumsal yaşamın tüm kesitlerinde kadın – erkek eşitliği eğitimi verilmeli, uygulamalı olarak yaşanmalı ve yetişecek kuşaklara olumlu rol modeli olunmalıdır.

Kadın anamızdır, ablamızdır, kardeşimizdir, babaanne, anneannemizdir, kızlarımızdır, en önemlisi de eşimiz ve eşitimizdir. Aynen bir elmanın öbür yarısı gibi.

Kadına toplumda hak etiği yeri sağlar ve insan olarak kadın – erkek eşitliğini içselleştirirsek, sorunlar büyük oranda çözülür, İstanbul Sözleşmesini kaldıran zihniyetle değil.