İnsanlık tarihi incelendiğinde muhalefette olanların iddiaları, iktida olduklarınd ahavada kaldığını çok görmüşüzdür. Gerek milattan önce, gerekse milattan sonra yönetie hakim olan krallar, padişahlar, şahlar, hakanlardan öz babasını bile iktidar hırsı ile öldürenler olmuştur. Sorduğun zaman bu şeytanın işidir derler. Ayetlerde de vardır. Hiçbir şeytan kimseyi elinden tutup da ona zorla zulüm yaptırmaz. Yüce Allah, “Benim ihlas ve samimi kullarımı şeytanın iğvası, kandırmasına asla boyun eğmez” buyurur. Öyle ise nedir bu? Nefistir. Hırstır. Tamahtır.

*

Şimdi, bunu onaylayan ve belgeleyen R.SAV. zamanında vaki olmuş bir nankörlük olayını arzediyorum.

İbni Abbas (R.SAV.in amcaoğlu) anlatıyor:

İhlas ve samimiyet nasıl bir asil davranış, onurlu bir hareket ise, bunların aksi olan sözünde durmamak, ikiyüzlü hareket etmek, bizlere verilen nimetlere karşı nimetin sahibine ihanet etmek de o derece kötü, yerilmiş, sevimsiz bir olup, sonucu da son derecede acı neticeler doğurur ki, telafisi mümkün olmayan felakettir.

İşte İbni Abbas (R.SAV.in amcaoğlu) hazretleri bunu belgeleyen ilginç bir olayı şöyle anlatıyor:

Tevbe suresinin 75-76. ve 77. ayetlerinin anlatacağımız olayın yaşanmasına sebep olan Medine’nin yerlisi son derecede fakir ve sonradan ölçüsüz zengin olan Salebe bin Hatib-el Sari adındaki şahıstır.

Bu zat, R.SAV.in mescidine önemle aksatmadan devam eder. Camiye en erken girer ve en son çıkardı. Caminin baş cemaati olmuştu. Cami cemaati Saebe’nin adını unutmuş, ona Mescit kuşu adını koymuşlardı. Kendisi son derecede fakir, yoksul birisiydi. R.SAV.in mescidinde o zaman halı kilim değil, hasır bile yoktu. Halk namazını camiye döşenmiş ufak çakıl taşları üzerinde kılrdı. Hatta bu yüzden namaz kılanların dizleri ve alınları yara bile olurdu.

İşte bu yüzden Salabe’nin dizleri ve alnı nasırlaştı. Secdeye gelen yerleri ur olmuştu. (Bugün camilerdeki halıları gözönüne getirirsek ne kadar rahat namaz kıldığımıza şükretmeliyiz) Sahabiler sırf yokluk nedeni ile bu durumlarda bile bir vakit namazlarını geçirmezlerdi. Salabe bin Hatip bu vaziyette camiye cemaate devam ederken (büyük müfessirler Fahrettin Razi -Tefsiri Kebir sahibi- Kaazî Beyzavi, Hazin, Nişabüri gibi alimlerin bildirdiklerine göre) Salabe bir anda camiye sabahleyin geç gelmeye ve erkenden çıkıp gitmeye başladı. Durumu farkeden R.SAV. hazretleri, bir sabah Salabe’yi camide yanına çağırdı. Camiye her zaman erken gelip geç çıkarken, şimdi ise geç gelip erken çıkmasının nedenini sordu: “Ya Salabe. Sana ne oluyor ki tavrını değiştirdin. Camiden sıkılıyor musun? Cami huzur ve mutluluk yeridir. Camide sıkılmak münafıklık, ikiyüzlülük alametidir. Neden camiden kaçar gibi hızlı hızlı çıkıyorsun” buyurdular.

O zaman Salebe son dercede üzgün ve bitkin bir halde; “Ey Allah’ın yüce resulü. Öyle fakirlik ve yoksulluk içindeyim ki, şu üzerimde gördüğünüz entariyi (giysiyi) hanımımla müşterek giyiniyoruz. Bir elbiseyi ikimiz kullanıyoruz. Onun için sabah namazını kılınca hemen çıkarıyorum ki, güneş doğmadan eve yetişip sırtımdaki elbiseyi aileme veriyorum. O da güneş doğmadan namazını kılıyor. (Not: Bir erkek veya kadın evinde kimse onu görmezse bile avret yerlerini örtmeden namaz kılamaz. Oysa kadın avret mahalli hemen hemen el, yüz, ayak hariç tüm vücududur) Ey Allah’ın resulü, yoksulluk canıma tak etti. Ne olur benim için duat sen de. Rabbim bize bir ikram ve ihsanda bulunsa hamdeder, şükreder, gereğini icra ederiz” dedi.

R.SAV. “Peki, olur” demedi. Bir müddet düşündükten sonra; “Ya Salebe, mal mülk senin için hayırlı olmayabilir. Çünkü şükrünü eda edemezsin. Mahvolursun. Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrünü yerine getiremediğin çok maldan hayırlıdır. (İnsanların çoğunun ayağı hep bu yüzden kaymıştır)” buyurdular.

(SÜRECEK)