Seni sana, koyunlarını da sana bağışlayıp hice ettim. Haydi Allah’a emanet ol, dedi. Çoban, Abdullah hazretlerine aziz yolcubaşı; BEN RABİMDEN ÖDÜLÜMÜ AHİRETTE BEKLİYORDUM. İBADET, İHLAS VE SAMİMİYET AĞACINI ONA GÖRE DİKİP YETİŞTİRİYORDUM. RABBİM, MEYVESİNİ ANINDA VERDİ.

Mevlütte geçer. Dikti hurmayı ol şahı cihan. Diktii saatte yemiş verdi heman.

Ey feraset ehli ulu Alalh. İşlediğimiz günahların cezasını belki tevbe ederler diye ahirete erteler. Ancak yapılan halis amellerin ödülünü ise hemen ihsan eder. İnsanlar bunu kendilerinin kazandığını sanır. İşte ihlas ve samimiyetle yapılan işin sonucu budur. Bu, tecrübe ile de belgelidir.

Evet; anlayan, ibret almak isteyenler için başka söze gerek yoktur. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana .......... az derler ya, şair. Görenedir görene, bilenedir bilene. Sen bakıp görmüyorsan, köre nedir köre ne.. demişlerdir. Mühim olan bakmak değil, görmek, dinlemek değil anlamak, anlamak değil eylemdir, iştir, ameldir. Esas olan budur. İnsanlarımızdan çoğu bu ve benzeri olayları hep bilir. Bazılarımız da yaşamışlardır ama, esas olan yaşanmış kötü olaylardan ibret alıp onu terk etmek, devam ettirmemektir. Bu yazı dizisinin amacı da budur.

*

BÜYÜK TÜRK HAKANI GAZNELİ MAHMUD’UN ADALETİ

Gazneli Mahmud, namı diğer Mahmud Sebük Tegin, Gazneli Türk Devletinin en şaşalı dönemini yaşatmış, ulu bir hakanıdır. Müslümanlığın Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Endonezya vs gibi bugün dünyada hatırı sayılır İslam devletlerinin oluşturduğu Hindistan, İndiana ve civarının İslamla buluşmasını sağlamış ve İstanbul Fatihi Fatih Sultan Mehmet Han ile de asırdaş olan güzide bir Türk ulusu hakanıdır. Yönetimde adalet eksenli, hak esasına dayalı bir idare sergilemiştir. Devlet yönetiminde Hz. Ömer R.A. hazretlerini örnek almıştır.

800 sene öncesinde İslam’ın hak-hukuk-eşitlik-barış, yani tam adaletini baz alan demokratik İslam anlayışı ile halkının sevgi ve saygısını, beğenisini kazanmış, İslam-Türk tarihinde şanlı yerini almıştır. İşte bu anlatılanları belgeleyen bir adalet örneği.

İslam’ı öznesinde nokta nokta yaşayan Mahmud Gaznevi ülkesinde huzurun hakim olduğu bir zamanda bazen bizzat kendisi, bazen de vezirleri, paşaları, valileri kanalı ile bizzat halkının içine karışır. Bürokratik engeller nedeni ile yönetime ulaşamayan insanlara bizzat ulaşırdı. Halk ile yüzyüze olurdu.

İşte bir gece böyle bir denetim sırasında şöyle bir olayla karşılaştı. Gece bir evin önünden geçerken hıçkıra hıçkıra ağlayan bir kadın sesi duydu. Bir müddet bekledi. Dayanamadı. Kadının neden bu kadar ağladığının sebebini anlamak için kapısını çaldı ve ağlayan kadın kapıyı açtı. Sultan yanındaki görevlileri geri çekilmesini emretti. Kadına, onu böylesine hıçkırıklara boğan ağlamanın sebebini sordu ve ‘derman olalım’ dedi. Tabiki kendisini tanıttı. Çünkü tedbili kıyafetti. Padişah olduğu bilinmiyordu. “Ey yüce Hakan, benim eşim bu vatan uğruna namus ve şerefi ile şehit oldu. Bu sırada orduda yetkili bir asker, subay olduğunu sandığımız bir ırz düşmanı bana musallat oldu. Evdeki genç kızıma tecavüz etmek istiyor ve bu durumu açıklarsak bizi ölümle tehdit ediyor. Korkumuzdan sesimizi çıkaramıyoruz” diye derdini anlattı.

Gazneli Mahmud, ülkenin en ufak noktasında bile adaletin, huzurun hakim olduğu bir zamanda böyle bir kötü işi yapmaya kim cesaret edebilir, oğulları ve yakınları orduda paşa seviyesinde insanlar bu işi yapanlar onlardan birisi olabilir. Yoksa suçüstü halinde kellesinin uçurulacağını bilen hiçkimse bunu yapamaz diye düşündükten sonra, işin araştırılmasını bizzat üstlenir ve hanıma, bu kimseyi bana tarif edebilir misin, der. Kadın tecavüzcünün eşgalini anlatınca padişah daha da endişelenir. Yapılan tarif oğluna benzemektedir. Titiz bir gizlilik içinde bu zaniyi bulmaya çalışacağını ve cezasını bizzat eli ile vereceğini hanıma söyler ve, ben senin evin yakınına gözcü koyacağım. O zalim gelince onu içeri al. Gözcülerim olayı takip edecek. Bana haber ulaşınca ben gelirim. Sen o haini yatağına yatır, kendin evin bir köşesinde bekle. Odada yanan mumu söndür. O anda ben evinde ve yatak odanda olacağım, der ve gider.

(SÜRECEK)