Bu Ülkede en çok satılan ve en çok satın alınan fakat hiç kullanılmayan tek şey dindir.

Bunu satın alan halk problemlidir! Halkın zihinsel yapısı problemlidir!

Millet olarak bu problemlerin faturasını ödüyoruz.

Bu kafa, hastalıklı bir kafadır! Bu kafa, çağ dışı bir kafadır!

On bin yıl öncesinin anlayışıyla bugünü yaşamaya çalışan bir kafadır bu!

Kiralık kapitalle kapitalizm, kiralık felsefeyle bağımsızlık olmaz! En zor iş, çağdışı insan malzemesiyle çağdaş işler yapmaya kalkışmaktır. Otuz yıl sonra, ya teknolojik insan olacaksınız ya da gereksiz insan. Mesele bu kadar basit.

Batı'daki dini mezhepler teolojiktir ve zihinseldir ! Bizdekiler ise siyasaldır!

Meşrulaştırmak için teolojisi arkadan gelir.

Sünnilikte düşünmenin D'si yoktur ! Adı üstünde teamülcüdür!

Allah'tan, uygulamacı olan elin oğlu bize teknoloji satıyor da, onu alıp kullanıyoruz. Satmasa ne yapacağız? Yüz elli milyar dolar ihracatımız var amma, üç yüz milyar dolara yakın da ithalatımız var! Bunun anlamı şudur!

Bir liralık mal satıp, iki lirayla geçineceksiniz.

Yer altı kaynaklarımızı sattık! Yer üstündekileri de sattık! Şimdi havayı betonla doldurup onunla geçinmeye çalışıyoruz. Gelin görün ki, bunu dert eden kimse de yok.

Şeyhlik, şıhlık kavramı, beş bin yıl önceki totemizm kavramının insana dönüşmüş halidir. Bu toplumda şeyh, şıh çok, fakat tek filozofumuz yok. O nedenle hayatı okuyamıyoruz.

Biyolojik yönden aklı bozuk insanların evliyadır diye peşlerinden koşup, -“Benim halim ne olacak?” diye soranlarımız var!

Batılıları sömürgeci diye eleştiriyoruz! Fakat onlar kendi insanlarını sömürmüyorlar.

Biz ise dışarda değil, içerde sömürgeciyiz. Kendi insanımızı sömürüyoruz yani.

Adam ilahiyat profesörü olmuş! Yaptığı iş, VİP Cenaze Namazı kıldırmak, VİP Umre ziyareti düzenlemek. Anlayış olarak Halâ Farabi'yi aşamamış.

Dört bin yıl önce yaşayan Sümerler'in kafasına sahip.

Bilimin, tarihin ve sosyal bilimlerin bir felsefesi vardır ! O nedenledir ki, Ülkemizde bir felsefe üniversitesi açılması şarttır. Buna teoloji felsefesi de dahildir. Kur'an üzerinde bütünsel bir çalışma yapmadığımız, daha açık bir ifadeyle, Kur'anın hedefi nedir, karakteri nedir sorularına cevap bulmadığımız sürece, bin beş yüz yıl öncesine takılır kalırız.

Aklımızın çapını genişletmeden mevcudun dışına çıkamayız! Türkçe' de (bizde) akıl nedir ve nasıl çalışır diye bir kitap yok! Oysa Batı'da binlerce var!

Şunu kafamıza iyice yerleştirelim ! 21.nci Yüzyıl'da dinsel düşünme diye bir şey yoktur, olamaz. Çağımız, akılcı ve bilimsel düşünme çağıdır. Atatürk, İslam'ı çok iyi anlamıştır ! Ruhunu ve özünü (felsefesini) anlamıştır !

Profesör Niyazi hocamın tespitleri sizlere acı bir reçete gibi gelebilir ama maalesef, ülke olarak gerçeğimiz budur. Şahsi kanaatime göre Anadolu insanımız hâlâ Ortaçağı yaşamaktadır. “Dost acı söyler.” misali hoşunuza gitmeyeceğini bildiğim halde, bunları yazmak zorunda kaldığım için kusura bakmayın.

ÇORUM’LU OKURUM SAHAF MUSTAFA GÖKGÖZ’Ü TANIMANIZI İSTERİM.

“1949 Çorum doğumluyum. İkisi evli olan üç oğlum var. Çorum Çimento fabrikasından emekliyim. Kitap hastasıyım. Kitabı, kitap okumayı ve edebiyatı çok seviyorum. Başta Türk klasikleri olmak üzere dünya klasiklerine hayranım. Çorum’un ilk sahafı benim.

Yedi defa TÜYAP kitap fuarına gittim. Beş oda kitapla sadece Çorum’luların değil bütün Türkiye’nin hizmetindeyim. Bulunmayan kitaplarınızı bir de bana sorunuz.

Elimde olmasa bile nerede bulunur bilgi vermeye gayret ederim.”

*

İşte böyle güzel bir insan Mustafa Gökgöz. Ara sıra bana telefon ederek yazılarımı severek okuduğunu söyleyen bu değerli kardeşimiz bana aşağıdaki kitapları göndermiş.

1-Rahmetli Senatörümüz Abdullah Ercan’ın “Düşünceler, Duygular” ve “Şiirler” adlı iki kitabı. Abdullah Ercan’ın “Çorum’lu Şairler” adlı kitabı başucu kitabımdır.

2-Tayyar Kerman’ın “Çorum Ağzından Derlemeler” adlı kitabı.

3-Çorum Belediyesi kültür yayınlarından “Çorum Tarihi” adlı kitap.

4-Çorum Belediyesi kültür yayınlarından Aşıkpaşa ve oğlu Elvan Çelebi adlı kitap.

5-Hafız Eşref Ertekin’in “Çorum’da Derlenen Maniler” adlı kitabı.

*

Az önce telefonla görüştüğüm Mustafa Gökgöz için rahmetli Abdullah Ercan üstadımız şu güzel dörtlüğü yazmış.

Mazhar olmuşsun Muhammet Mustafa’nın ismine,

Değmesin hiçbir kötülük ruhuna ve cismine,

Sen gibi kitap sevene ehli kitap denir,

Kitap sevmeyenin bu dünyada işi ne? (Abdullah Ercan)

*

Hayata ve yukardaki yazıya ilişkin acılı bir dörtlüğüm..

Geç kalmışız hayata sanki eksik yaşadık,

Asırlarca bir lokma bir hırka ile donandık,

Olanı kader sandıkça hayatı ıskaladık,

Baktık âlem başka boyutta, çok geç anladık…(Mehmet Özata)

17 Şubat 2021