Yine bir Hüseyin Aygün olayı Türkiye gündemine damgasını vurdu. 13 Ağustos 2012 Pazar günü Tunceli-Ovacık yolunda, akşam saatlerinde iki PKK'lı tarafından kaçınldı. 48 saat sonra serbest bırakıldı.

Hüseyin Aygün ilginç bir kişilik. Alışılmış klasik siyasetçilerden çok, hem de çok farklı bir kişilik. CHP Tunceli Milletvekili. Kılıçdaroğlu davet etti. O da kabul etti. Ve bugün CHP kimliği ile siyaset yapmakta.

Hüseyin Aygün Alevi ve Kürt kimliğinden ötürü, yıllarca ötelendiğini hisseden bu iki toplumsal kesimin ortak bir figürü... Tuncelili olması bu figürü daha da ağırlaştırmakta...

Alışılmamış bir siyasetçi... İçinden geldiği toplumun sorunlarını ve düşüncesini açıkça söyleyen birisi... Vatan, millet, Sakarya edebiyatına yabancı olan bir siyasetçi...

Geldiği günden bugüne öyle çıkışlar yaptı ki, adeta siyaseti ve toplumu sarsar oldu.

-Dersim olaylarını gündeme getirdi. Alışılmış tüm siyasetleri sarstı.

-Mecliste cemevini gündeme getirdi. Meclisi ve Diyaneti sarstı.

-"Alevilik dindir" dedi. Alevi toplumu sarstı.

-Kaçırıldı. Türkiye siyasetini ve Türkiye güvenliğini sarstı.

-Serbest bırakılınca bir konuşma yaptı. Hem Türkiye'yi hem CHP'yi sarstı.

Ve günlerdir, söyledikleriyle ve kaçırılma olayı ile gündeme oturdu.

Ve de günlerdir kaçırılma nedeniyle hırpalanmakta... Söyledikleriyle hırpalanmakta... Özellikle Alevi kimliği öne çıkarılarak hem kendisi hem de Alevilik hırpalanmakta...

Oysaki Hüseyin Aygün bu kadar hırpalanmamalıydı. Aidiyet duygusu azalan, giderek bir arada yaşama şansı yok olan bu toplumun, inanç ve etnik kimliklerle yarılmasını engellemek için bir fırsat olarak değerlendirilmeliydi.

Ne yazık ki, bazı siyasi kişiler ve bazı köşe yazarlarınca Aygün hırpalanarak ötekileştirildiği gibi, özellikle Alevi kimliğinin üzerinden inanç farklılığı tahrik edilmekte.

Diğer bir yanıyla, Aygün'den hareketle bağlı bulunduğu siyasi parti yani CHP, özellikle de Alevi ve Kürt kimliğinden ötürü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yıpratılmaya çalışılmakta.

Hem Hüseyin Aygün'ün hem de Kılıçdaroğlu'nun yıpratılmasıyla, Alevi kesimin CHP'ye verdiği desteğin azaltılması hedeflenmekte.

Daha da önemlisi, yine Aygün'den hareketle CHP içinde siyasal ve ideolojik bir ayrışma özellikle tahrik edilmekte.

Ve ne yazık ki, Aygün'ün serbest bırakıldıktan sonra yaptığı ve de amacını aşan konuşması, bu tip gelişmelere malzeme yapılmakta.

Oysaki bu insanın söyledikleri, alışılmışın dışındaki bu sözleri dinlenmeliydi. Bu tip siyasetçilerden vatan, millet, Sakarya nutukları beklenmemeliydi.

Zaten bu nutukları atanlar ülkeyi bu hale getirmedi mi?

Ama Hüseyin Aygün'den hareketle açılacak bir kapı kapatılmamalı. Aygün'ün yaptığı konuşmalar amacını aşan bir algılamaya neden olabilir, oldu da! Ama bunu fırsat bilip çözüm istemeyenlerin ekmeğine yağ sürülmemeli.

Aslında sorgulanması gereken bir şey varsa, bu ülkenin topraklarında böyle bir kaçırma olayının olabilmesi sorgulanmalı. Kendi toprağını kontrol edemeyen bir devlet görünümü sorgulanmalı.

Halen yollar kesilip kimlik kontrolü yapılabiliyorsa, demek ki devletin kontrol edemediği bir sosyolojik ve coğrafi alanın var olduğu sorgulanmalı.

Özellikle de, ezbere kardeşliğin olamayacağı; adamın kimliğini kabul etmez isen, adamın inanç kimliğini, ibadet yerini kabul etmez isen bu kardeşliğin olamayacağı sorgulanmalı. Ve de birilerinin gelip bu farklılıkları kaşıyabileceği sorgulanmalı.

Hüseyin Aygün bir Kürt milliyetçisi değil. Ama Alevilik konusundaki hassasiyeti yüksek bir siyasetçi... Nerede bir Alevi ailenin kapısına işaret konularak Alevi-Sünni gerginliği tahrik edilmek isteniyorsa, bu olayı gündeme getirmekte, teşhir etmekte, devletin bu tip tahriklere önlem almasını istemekte...

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Hüseyin Aygün alışılmış bir siyasetçi değil. Halkın verdiği milletvekilliği görevini, anladığı ölçüde gereği gibi yapmaya çalışmakta. Belki bazı durumlarda partisini de zor duruma bıraktığı olmakta.

Ama yalnız el kaldırıp el indiren ve de devletin verdiği maaşı alarak toplumun hiçbir sorununu dile getirmeyen milletvekili gibi olmaması, galiba kabul edilemeyen bir özelliği olmakta.

Bu ülkenin meclisi yıllarca el kaldırıp el indiren milletvekilleriyle dolduruldu. Ve bu insanlar ömür boyu maaş aldılar ve almaktalar. Ama bu ülkenin birlik ve beraberliğini oluşturan toplumsal sorunların hiçbirini gündeme getiremediler.

Bugün gelinen noktada, özellikle bölünebilme tehlikesini de içinde taşıyan bu sorunları yıllarca halının altına süpürdüler.

İşte Hüseyin Aygün demek istiyor ki, "Halının altına süpürülerek babamızdan bize miras bırakılan bu sorunları çözelim. Biz de çocuklarımıza miras bırakmayalım."

Sonuç olarak denilebilir ki, siyasetin ve basının dili Hüseyin Aygün'den hareketle Alevi toplumu inciten bir dile dönüşmemeli.

Ve Hüseyin Aygün, ne kadar ağır bir dille hırpalanırsa hırpalansın söylemek istedikleri yine de dinlenmeli... Hele de terörün giderek yayıldığı ve daha büyük kitlesel katliamlara doğru tırmandırıldığı bir dönemde...