Bundan 2400 sene önce, “Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim. “ diyen Sokrates düşünmenin önemini yüceltmiş.
14 ve 15. yüzyılda Avrupa’lı devletler Rönesans ve Reformla bilimin sınırlarını zorlayıp laik düzene geçerken, Osmanlı İmp.da Muhteşem Süleyman 1548’de alimlerini toplayarak “Efendiler bu kargaşanın sebebi nedir ? diye sorar.
Huzurdaki mollalar, kadılar, kazaskerler, beylerbeyleri, vezirler ve veziriazam bir cevap buluyorlar: “Hünkârımız bu sıkıntının sebebi, medreselerde (o zamanki Üniversiteler) okutulan tıp, matematik, coğrafya gibi akılcı ilimlerdir.
Bunları kaldırıp yerine din dersleri korsak, millet yaramazlıktan vazgeçer.”derler.
Bu kararla okullarımızdan akıl kovulur. Bilimsel araştırmalar sona erdirilir.
Bunların yerine fıkıh, hadis, kelam gibi kuran dersleri konur.
İşte, Osmanlı ulemasının düşünmeyi ve sorgulamayı yaramazlık olarak algılaması sonrası yapılan bu korkunç hata Osmanlı imp.nun çöküşünün en büyük sebebidir.
Çok sevdiğim bir atasözünde; “Allah insanlara iki yuvarlak organ vermiş. Biri düşünmek, biri oturmak için. Başarı hangisini kullandığınıza bağlıdır.” denir.
Medreselerden kovulan aklı kullanan azınlıklar Osmanlının en ayrıcalıklı insanları oldular. Onlar okudular, onlar yazdılar, Osmanlıyı onlar yönettiler.
Bu yüzden yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti “Kaht-ı Rical” denen devlet adamı kıtlığı çekti.
2.ci Abdülhamit zamanında şair Eşref devlet adamı kıtlığını şöyle dile getirmiş.
Padişahım bu sefer de Agop paşayı Sadr- ı azam yap,
Varsın deninin üstüne bir deni daha olsun, (deni:alçak)
Sadaret makamı memnu ise müselmana, (memnu=yasak)
Yahudiden usandık bu kez de Ermeni olsun…
Düşünmeyi, akıl yürütmeyi, hayatı sorgulamayı bırakarak her şeyi Allah’a havale eden eğitim anlayışımız Osmanlının torunları olan bizleri bugünlere getirdi.
Maalesef bu gün de aynı mimval üzere devam ediyoruz.
*
Bir toplama kampından sağ kurtulmuş bir insanım. Gözlerim, hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler gördü. Bilgili mühendisler tarafından yapılan gaz odaları. İyi öğrenim görmüş doktorlar tarafından çalıştırılan gaz odaları. İyi öğrenim görmüş doktorlar tarafından zehirlenen çocuklar. Eğitilmiş hemşireler tarafından öldürülen bebekler. Lise ve yüksekokul mezunları tarafından vurulan kadınlar ve bebekler.
Bu nedenle öğretim olgusuna kuşkuyla bakıyorum.
Sizden tek dileğim şu: Öğrencilerinize insan olmayı öğretin. Çabalarınız bilgili canavarlar, yetenekli ruh hastaları ve eğitilmiş insan kasapları yaratmamalı.
Okuma, yazma, edebiyat, tarih ve matematik, ancak öğrencilerinizin insan olmasını sağlarsa önem kazanırlar. (Leo Buscaglia)