Son derece tatsız günlerden geçmekte olduğumuz şu zamanlarda, ne yapsak, nasıl vakit geçirsek diye düşünsel karışıklıklar yaşamak ne kadar yorucu ve can sıkıcı hakikaten.
Bir çoğumuzun aynı duyguları fazlasıyla yaşadığını tahmin edebiliyorum. Ah tam da zamanı deyip kitap okumak, ya da yarım kalan bazı şeyleri tamamlamak adına tamir takımlarına sarılmak, evdeki çiçeklerin bakımı gelmiş en iyisi onlarla ilgilenmek vs.vs.vs…
Aslında hiç biri de tam manasıyla o eksik olan keyfi vermiyor bence, çünkü zihnimize adeta hükmeden bu mecburi zorunluluklar, iyice kabak tadı vermeye başladı, hatta, bunaltacak hale geldi de geçiyor bile.
Kitap okumak her zaman faydalı bir durum olsa da bazen o bile can sıkıcı olabiliyor, bu günlerde olduğu gibi yani.
Hayatım boyunca bağımlı olmak ya da mecburiyetlerden hep sıkılmış ve uzak durmaya çalışmışımdır, birilerinin iki dudağı arasına bağlı kalmaktan hep nefret etmişimdir. 
Ama ne acıdır ki hayat, bazen hep kaçtığımız ve sevmeyip asla istemediğimiz o şeylerin tam da ortasına sürükleyip atar bizleri ve istemesek te yaşamak katlanmak zorunda kalırız.
Bir müddettir yazılarıma ara vermiştim, aslında çok da imkan ve fırsatım olmasına rağmen, keyifsizlikten, içimden gelmedi. Oturup iki satır bir şeyler yazmak bile adeta zul gelmiş, ve bazen bir çoğumuzun ihtiyaç duyduğu gibi ben de boş verip salmıştım akışına. 
Fakat herşeye rağmen gülmek lazım hayata, dalga geçmek, inadına direnmek bütün acılara…
Dün biraz sokağa çıktım, çok sevdiğim Kuzguncuk sokaklarını dolaşıp boğaza indim, tüm ihtişamıyla İstanbul’u, muhteşem Boğaz’ı seyrettim. Her zaman cıvıl cıvıl görmeye alışık olduğum Kuzguncuk sokakları içine  kapanmış, adeta öksüz bir çocuk hüznündeydi, bir çok işyerinin ışıkları cılız yanıyor, esnaf matemsel bir hava yaşıyordu sanki, tıpkı canım ülkemin bir çok şehri, kasabası, mahallesi ve sokağında olduğu gibi… 
O kadar üzüldüm ki anlatam doğrusu.
İnşallah bu kara günler gider, bu virüs belası bir an evvel biter de, yine tüm samimiyeti ve coşkusuyla o güzel muhabbetli günlere döneriz.
Bunun olması için hepimize büyük görev ve sorumluluklar düştüğünü bilmemize rağmen, sevgili halkımın bir kısmının hala, bu kadar vurdum duymazlığını ve aymazlığını, rahatlığını anlamakta zorlanmakla birlikte, yine de güzel günlerin geleceği inancı ve umudumu canlı tutmak istiyorum.
Tıpkı,Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşımızın dizelerinde belirttiği üzere, 
’’KİMBİLİR BELKİ YARIN, BELKİ YARINDAN DA YAKIN’’ diyerek yarınlara güzel bakarak beklemek,ve hep yeşil tutmak umut denen fidanı…
Aşı çıktı, çıkıyor, çıkacak güzellemelerine aldırış etmeden ve bu aşı yutturmalarını ciddiye almadan kendi başımıza ve üzerimize düşen şekilde sorumluluk içersinde mücadele ederek ulaşacağız, güneşli güzel aydınlık günlere. 
Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün, bir yerlerde karşılaşmak ümidiyle…
Sevgiyle kalın.