Mensubu olduğum Dostlar Musiki Topluluğu olarak, 22 Ocak Pazar akşamı Yeditepe Üni. de güzel bir konser verdik. Fatmagül Varol’un sunduğu konseri şefimiz Adnan Mungan yönetti. Konserde söylediğimiz Buselik ve Nihavent makamında şarkılar müzikseverlerin beğenisini kazanmış olacak ki, bizleri bol bol alkışladılar.

Yaklaşık iki buçuk saat süren konserden bizler de çok keyif aldık.

Konuk sanatçı olmaması konserin süresini azalttı. Konserlere gelen müzikseverlerin pek çoğu yaşlı insanlar olduğu için çok uzun süren konserlerden sıkılarak konser bitmeden salondan ayrılmak zorunda kalıyorlar. .

Bu nedenle Anadolu yakasındaki korolar konser sürelerini kısaltmaya başladılar.

Şimdi çok sevdiğim iki Kürdilihicazkâr şarkının hazin öyküleriyle devam edelim.

*

Üç evlilik yaşayan ve bu evliliklerinde hiç mutlu olmayan Lemi Atlı, üçüncü eşinin kendisini terk edip gitmesinden sonra çok acı çeker ve eşinin evlendiği kişi ile mutlu olmadığını duyunca, hislerine tercüman olan Yaşar Sadi Bey’in yazdığı şu dörtlüğü Kürdilihicazkâr makamında besteler…

Bir kendi gibi zâlimi sevmiş yanıyormuş,

Duydum ki beni şimdi vefâsız anıyormuş,

Kalbim gibi feryâd ediyor sızlanıyormuş,

Duydum ki beni şimdi vefâsız anıyormuş…

*

Bir bahar akşamı İstanbul Kuşdili çayırında Hafız Burhan konserinde Selahattin

Pınar ile tiyatro sanatçısı Afife Jale karşılaştılar. İkisi de 25 yaşındadır, çok severler birbirlerini ve evlenirler. Ancak Afife, önceleri tedavi olmak için başladığı morfine alışmıştır, bu kötü alışkanlığından kurtulması için çok mücadele ederler ama olmaz… Afife’nin ısrarı ile ayrılırlar sonunda ve ikisi için de kötü günler başlar. Afife Jale 39 yaşında yoksul ve kimsesiz hayata veda eder. Selahattin Pınar da acılar içinde yaşarken, Yusuf Ziya Ortaç’ın hislerine tercüman olan şu güzel dörtlüğünü Kürdilihicazkâr makamında besteler.

Nereden sevdim o zâlim kadını, / Bana zehretti hayatın tadını.

Sormayın söylemem asla adını, / Bana zehretti hayatın tadını…

*

Şimdi de hayatın bir de gülen yüzü olduğunu hatırlayarak gülmeye çalışalım. 

Paris’te ölüm döşeğinde bulunan bir şoförün yanına dua etmek için bir papaz çağrılmıştı. Papaz hastaya eğilerek,

- Evladım, yatağa düşmezden önce Kiliseye gider miydin ?

Şoför içini çekerek

– Kendim gitmezdim, fakat çok müşteri taşırdım Papaz efendi.

*

Cemal yolun karşı tarafındaki evinde oturan Temel’e seslenir :

- Uy uşak, senun davarlarun arasunda sigara ya da narcule tiryakisi var midur?

Temel şaşkın bağırır :

- Uy sen delurdin mu, hiç davar tütün içer mu? - Temel, öyleyse senun ahur yaniyor, koş çabuk...

*

Kapıcı Temel çalıştığı on katlı binanın asansörü bozulunca asansörün kapısına şöyle bir yazı asıyor : "Asansör pozuk, en yakin asansör yüz metre ileride, Veysel Apartimanundadir. "

*

Rahip akşam evine giderken Kilisenin kapısına “Günahlardan yorulduysan içeri gir” yazılı bir bez afiş asmış. Sabah geldiğinde, bir de bakmış ki afişin altına kırmızı rujla “Yorulmadıysan şu numaraya telefon et.” yazılmış..

*

Bir dörtlükle veda edelim.

Güzellik bakan gözdedir, hayata güzel bak,

Sevgiyi paylaşarak mutluluk fanusunu yak

Bir gelir âleme insan ağlayıp durma artık,

Hayatın reçetesi yok başının çaresine bak…(Mehmet Özata)