Hiç aklımdan çıkmaz…

Süper “hayalci” bir meslektaşım vardı…

Emekli olunca neler yapacağın anlatırdı içki masalarında:

“Bir sahil kasabasında ev alacağım. Denize sıfır. Sonra bir sandal çekeceğim evin önündeki iskeleye...”

“Eeee…”

“-E’si ne olacak… Sonra büyük bir derin dondurucu koyacağım sandalıma…”

“-Neden?”

“- Soru mu bu yani? Her sabah erkenden balığa çıkacağım ya. Tabii ki tuttuğum balıkları güneşin altında bayatlamasın diye buzluğun içine koyacağım.”

Hayal bu ya, sınırını çizmek zor…

Arkadaşım emekli oldu…

Şu anda Anadolu’nun tam göbeği yani Ankara’da yaşamaya devam ediyor…

Derin dondurucu evinin bir köşesinde duruyor.

Evet hayal çok güzel bir duygu.

Dalar gidersiniz…

Rahmetli Necmettin Erbakan gibi…

Erbakan, rahmetli Demirel’in İstanbul Teknik Üniversite’den dönem arkadaşıydı. Biri makine mühendisi oldu, Demirel su mühendisi olarak ülkede barajlar kralı diye anıldı.

Rahmetli Erbakan da 1970 sonrası koalisyon ortağı olarak, ülkede “Ağır Sanayi” hamlesini başlatacağını açıklamış ve yurdun geri kalmış bölgelerine giderek hemen her ay değişik bir ilde temel atma törenleri düzenlemişti…

Dağ taş sanayi hamlesine sahne ve tanık oluyordu…

Aylar geçti, hatta yıllar.

Erbakan’ın temel attığı şehirlerden, yerel muhabirlerden haberler geliyordu.

Temeli atılan kimi şehirde, fabrika yerine stadyum yapılmıştı.

Kiminde okul…

Kiminde koyunlar otluyordu, kiminde çiftçilik yapılıyordu.

Günün birinde, Erzincan ilinden muhalif bir milletvekili, şehirde Erbakan’ın “hayali temel” levhasına rastladı.

Levha ve dibindeki çimentoyla birlikte “ sembolik temel” i topraktan sökerek, arabasının bagajına attığı gibi Ankara’nın yolunu tuttu.

Ertesi günü “ağır sanayi” fabrika temelini sarıp sarmalayıp TBMM’ye getirdi.

Ve gündem dışı konuşma yaparak, Erbakan’ın hayata geçiremediği hayali temeli TBMM kürsüsünden teşhir etmekten geri kalmadı.

“İşte Erbakan hocamızın yıllar önce Erzincan’da temelini attığı ağır sanayii hamlesinin ürünü” dedi.

Erbakan Hoca dışında tüm milletvekilleri kahkahayı patlattı.

Nerden nereye?

Bunları neden anlattım biliyor musunuz?

Geçen gün arabamdaki radyodan haberleri dinlerken, yerli otomobil yapımında yeni gelişmelerle ilgili haberi anlatan spiker;

“Yerli otomobilimizin tamamlanması ve yollara koyulması için çalışmalar hızla sürüyor. Bu yerli ve milli araçlarımız gelecek yıllarda hem benzinli, hem de elektrikli olarak hizmete girecek”

Bu yeni araçlar için benzin istasyonları hazır.

Burada bir “sıkıntı” yok.

Elektrikli araçlar için ise şarj istasyonları gerekli.

Haberden anlıyoruz ki, AKP’li Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın “Beş Babayiğit”i sayesinde hayata geçirilmeye çalışılan yerli oto için yeni hamleler sürüyor.

Haber şöyle devam ediyordu:

“İlgili bakanlarımız elektrikli ilk yerli araçlarımızın yollarda kalmaması için yurdun dört bir yanında şarj istasyonları kurulması için yurt çapındaki planları gözden geçirdiler. Ülkemizin nerelerinde, kaç adet şarj istasyonu yapılacak bunların yerleri belirlendi.”

Ortada araba yok…

Direksiyon yok.

Karoseri yok.

Benzin deposu bile tasarlanmış değil…

Belli ki bir gün “yerli ve milli” araba üretimi hayata geçirilirse, elektrikli olanların yollarda kalmaması için önce şarj istasyonlarını kurmayı planladılar.

Ben böyle anladım son gelişmelerden.

Rahmetli Erbakan’ın yerli ve milli “ağır sanayi” hamlesini hayata geçirmek için ne kadar çaba sarf ettiğini birden hatırladım.

Bunun bir “hayal” olarak kalması karşısında içim burkuldu ve acı acı düşündüm.

Bir türlü hayata geçirilemeyen ağır sanayi hamlesinin fabrikaları…

Sonra, meslektaşımın elinde kalan “derin buz dondurucu” .

Şimdi de belki ileride elimizde kalacak olan hayalet şarj istasyonları…

İçimden bir ara “hayallerimizi dövmek” geldi.

Bizleri, genç kuşakları ve de herkesi kandırmaya çalıştığı için.