-ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ-

Gazetelerden bazı kupürler sunarak, ülkemizin “akıl almaz” gündemine ışık tutmaya çalışacağız.
Önce biraz geriye gidelim…
Yalçın Bayer’in, 14 Şubat 2014 günlü Hürriyet’teki yazısı çok ses getirdi.
İşte size, o yorum gerektirmeyen yazı:


*
2 Mart 2014 günlü Milliyet’te ise, Nagehan Alçı’nın ilginç bir değerlendirmesi - belki de temennisi - yer aldı.


Milliyet’te aynı gün, Nagehan Alçı’nın hemen yan sayfasında, Melih Aşık’ın “Açık Pencere” köşesinde de, Erdoğan’ın gerçek bakış açısını yansıtan bir değerlendirme vardı.


*
Nagehan Alçı’nın -hadi iyi niyetli diyelim- temennilerini, Melih Aşık’ın yazısındaki Erdoğan’ın vahim “ayrımcı yaklaşımı” anında çürütüyor.
Zaten biliyoruz; Erdoğan demokrasiyi “tramvay” olarak nitelemiş ve hedeflediği istasyona ulaştığında bu tramvaydan ineceğini açık açık söylemişti.
Başlangıçta dört elle sarıldığı ve Batı’nın desteğini aldığı Avrupa Birliği hedefinden, artık ihtiyacının kalmadığını hissettiği noktadan itibaren uzaklaştığı ve İslamcı- yeni Osmanlıcı ajandasını açtığı da göz önündeki gerçek.
Devleti yönetirken, alnı secdeye gelen-gelmeyen ayrımına gittiğiniz anda zaten, demokrasiyi, laikliği, anayasal eşitlik ilkesini, insan hak ve özgürlüklerini iğdiş etmiş oluyorsunuz.
Ülkenin temel yönelimini, Batı’dan Doğu’ya çeviriyorsunuz…
Ve zaten, bir anda kendimizi Ortadoğu bataklığında bulmamızın altında yatan “dış politika yanlışı” ve “hayalciliği” de bu işte…
*
Bu toplum, Erdoğan’ın kaç “balkon” konuşmasına tanık oldu.
Kimsenin ötekileştirilmeyeceği, karşıt görüşlere de saygıyla yaklaşılacağı, anlayış ve hoşgörü ortamının tesis edileceği bir “barış iklimi”nin hayaline kapıldı.
Ama üzerinden 24 saat geçmeden, o bilinen ceberut yüzle karşılaştı.
Kendisi gibi düşünmeyen herkesi azarlayan, aşağılayan, adam yerine koymayan, “beni milli irade getirdi, dilediğim her şeyi yaparım” şeklindeki çağdışı ve antidemokratik “despotizm”le…
O yüzden, Nagehan Alçı’nın “önemli bir hükümet aktörü”ne dayandırdığı “laiklere ve Alevilere yönelik liberalleşme programı”nın hayal bile sayılamayacak kadar “olasılık dışı” olduğunu biz adımız gibi biliyoruz.
Bir şeyi daha biliyoruz; gelmiş-geçmiş tüm diktatörler, ülkesini yakma pahasına “dediğim dedik” anlayışlarından geri adım atmamışlardır.
Hitler’i mi sayarsınız, Saddam’ı mı, Esat’ı mı?...
*
Bu ülkede, gerçek “liberal-demokrat” bir anlayışa ne kadar gereksinim duyulduğu da kendiliğinden ortaya çıkmış olmuyor mu?
-ANLAMAYANA DAVUL-ZURNA AZ-