31 Mart 2019 seçimini Ekrem İmamoğlu’nun kazanması üzerine, bu sütunlarda ‘barış dili kazandı’ diye yazmıştık. Mazbatanın geri alınarak seçimlerin yenilenmesi üzerine de, yapılan seçimin ‘vicdan seçimi’ olacağını belirtmiştik. Devamındaki makalemizde ise İstanbul’un Türkiye’nin özeti olduğunu vurgulamıştık.

İstanbul BŞB Başkanlığı seçiminin yenilenmesini isteyen Cumhur İttifakı büyük bir hezimete uğramıştır. İstanbul seçimi, tek adam rejimine karşı, bir demokrasi referandumuna dönüşmüştür. Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların bir vicdan muhasebesine dönüşmüştür. Ceberut parti devleti çökmüş, milli irade kazanmıştır.

Saygın hukukçuların belirttiği gibi, yok hükmünde olan 16 Nisan referandumu tam anlamıyla tartışmalı hale gelmiştir. Atı alanın Üsküdar’ı geçemeyeceği anlaşılmıştır. Rejimin değişmesine sebep olan yok hükmündeki referandumdan beri, ülke her alanda freni patlamış kamyon gibi bayıra aşağı gitmektedir. Ekonomi çökmüş, yoksulluk diz boyu, şirketler peşpeşe konkordato ilan ediyor. Halk soğana, hayvanları samana muhtaç olmuştur. Ülkede pek çok talan, tarikatlar, cemaatler, yandaşlar kanalıyla, halkımızın kutsal inançları sömürülerek, Allah’la kul arasına girilerek yapılmaktadır. “Falan partiye oy verirseniz cennete giderseniz” gibi akıllara durgunluk veren söylemleri duyduk.

Seçim sürecinde akıl almaz bir kampanya yürütülmüştür. Halka parmak sallanmıştır. Halk tehdit edilmiştir. Kendi dışındakilere “Zillet İttifakı” demişlerdir. Barış söylemi unutulmuş, kendileri dışında herkese terörist denmiştir. Rakibine ‘oy çaldılar’ gibi aslı astarı olmayan iftiralar atılmış, koskoca ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na linç girişimi yapılmış, yalan beyanla Ordu Valisi’ne küfür edildiği söylenmiş, bir defa olsun barış, sevgi dili kullanılmamıştır. Halka bir tebessüm çok görülmüştür. Devletin seçim yenilemekle ettiği masraf bir yana, halk tatil programı yapamaz olmuş, gidenler geri dönmek gibi yeni bir zaman ve ekonomik giderle baş başa kalmıştır.

İktidarın gözü öylesine kararmıştır ki, bu topraklarda yaşayan insanların vicdanlarını, haklıdan yana olma, masumdan yana olma asilliğini, geleneğini görememişlerdir. Göremiyorlar ki bu halk, tehdide, şantaja, yalana, dolana, talana boyun eğmez. İstanbul’da kazanım için en büyük etken budur.

Seçim sonuçları, Mustafa Kemal ilke ve ideallerinden sapmanın ülkeyi ne hale getirdiğinin göstergesi ve halkın buna karşı yanıtıdır. Tek adam rejimine karşı, parlamenter demokrasi taleplerinin yüksek sesle duyurulmasıdır.

Seçim sonuçları, İstanbul’a ihanet edenlere, İstanbullunun 847 milyon liralık alın terinin, kazanımının yandaş vakıflarca, cemaatlerce talan edilemeyeceğinin yanıtıdır.

Bu sonucun alınmasında tüm partilerin ve pek çok farklı düşüncenin katkısı vardır. Bu bir toplumsal reflekstir. Düşünün ki büyükçe bir bina ve birisi ‘yangın vaaaaar’ diye bağırıyor. Herkes cümle kapıya doğru koşar. Türkiye halkı bu iktidardan kurtulmak için kurtuluş kapısına doğru koşmuştur. Aklın yolu bir.

Bu sonucun alınmasında; TC’lerin bazı kurumlardan kaldırılmasından alın da, kurucu değerlere karşı yapılan saygısızlıklara kadar pek çok şeyin payı var. İki ulusal kahramana “İki ayyaş” nitelemeleri, “Lozan hezimettir”, “Doksan yıllık reklam arası” söylemleri unutulmadı.

Türkiye kendiliğinden tehlikeyi görmüş, kendiliğinden toplumsal ittifak oluşmuştur. Tek adam rejimine karşı halk iradesi sandığa yansımıştır.

Sonuçta halk kazanmıştır, taşlar yerine oturmuş, hak kazanmıştır.