TBMM Başkanı İsmail Kahraman, "Yeni ve dindar bir anayasa olmalı" ve "Laiklik yeni anayasada olmamalı" dedi.
Zaten laiklik bu ülkenin gündeminden hiç düşmemişti ve de yine Türk siyasetinin gündemine yerleşir oldu. Üstelik yeni bir anayasa gündemde iken...
Aslında bu sözler; laikliğe karşı belleklerdeki nefretin bir ifadesi, laikliğe karşı silinmemiş bir itirazın dışa vurumu idi. Ve bu itiraz, yıllarca muhafazakâr kesimin zihinlerine İslam karşıtlığı olarak yerleştirilmiş ve canlı tutulmuş idi. Ve de bu itiraz, mevcut iktidarın da belleklerinde var olan bir itiraz idi.
Öyle ki, laikliğe karşı itiraz cumhuriyet karşıtlığı ile özdeşleşir oldu bu ülkede.
***
Peki, ne idi laiklik?
Cevabı Atatürk 1930'da vermişti. "Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir" demişti.
"Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir" demişti.
"Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz" demişti.
Demişti ama:
-Bu ülkede laiklik, özellikle din karşıtlığı olarak gösterildi.
-Bu ülkede siyaset mezhepleri ayrıştırdı, mezhep farklılıklarından beslendi ve mezhepler üzerine inşa edilir oldu.
-Ve bu ülkede laik kesimle muhafazakâr kesimin yolları ayrılır oldu
Yani genel bir ifadeyle laiklik, bir sorun olarak görüldü ve gösterildi bu ülkede.
***
Elbette bu ülkede bazı sorunlar halen devam ediyorsa, artık şu olguları da bir görmemiz gerekir:
-Eğer laikliğin tanımıyla ve uygulamasıyla laik kesim, bu toplumu kaybediyor ve de laiklik giderek eriyor ise...
-Daha genel bir ifadeyle laiklik bu ülkede yerleşememiş, toplumda yeterli kabul görememiş ise...
Bir sorun var demektir!
Peki, neden diye sorarsak:
Sorun, sorunların yeteri kadar konuşulamamış olmasıdır diyebiliriz. Alevi sorunu, Kürt sorunu, laiklik sorunu, kadın sorunu gibi...
-Alevi sorunu, cumhuriyet öncesinin de cumhuriyet sonrasının da bir sorunu oldu.
-Kürt sorunu, 93 yıldır çözülmeyen, çözülemeyen; 93 yılın 50 yılı kanlı çatışmalarla devam eden ve halen de nereye ulaşacağı, nereye evrileceği belli olmayan bir sorun oldu.
-Kadın sorunu, her gün yeni bir taciz, tecavüz ve kadın cinayetleriyle gündemden düşmeyen bir sorun oldu.
-Laiklik ise l931 yılında CHP programında bir ilke olarak yer alan, 1937'de anayasaya giren, itirazlara rağmen 93 yıllık cumhuriyetin bir modernleşme sorunu oldu.
***
Özellikle modernleşmenin mayası olan laikliğin, halen büyük itirazlarla karşılaşıyor olması, eğer sorgulanırsa:
-Türkiye'nin batı toplumları gibi bir Rönesans sürecini, yani yeterli bir aydınlanma sürecini yaşayamamış olmasının laiklik karşıtlığını beslediği görülür.
-Muhafazakâr kesimde, laikliğin toplumu İslam'dan uzaklaştıracağı, daha doğrusu bu endişenin beyinlere kazındığı görülür.
-Ve 400 yıllık bir hilafet kültüründen ve cemaat kültüründen gelen bir toplumun kendine göre itirazlarını, siyaset ve din bezirganlarının kullandığı görülür.
Ve de bu siyaset ve din bezirganlarının laikliği inanç karşıtı olarak sundukları görülür.
***
Peki, Cumhuriyetin 93' üncü yılında Meclis Başkanı bu sözleri niçin söyledi?
Meclis Başkanı sıradan biri değil. Protokolde ikinci sırada... Cumhurbaşkanı vekili... Laikliği koruyacağı üzerine yemin eden bir kişi... O halde niçin "Laiklik yeni anayasada olmamalı" dedi? Herhalde ağzından öylesine çıkan bir söz olmamalıdır.
Bugün Türkiye'de eğitim başta olmak üzere, tüm kurumlar ve sosyal hayat üzerinde bir dinselleştirme projesi uygulanırken...
Devletin başındakiler tarafından özellikle "dindar bir nesil yetiştireceğiz" denilirken...
Herhalde Meclis Başkanının sözü de bu dinselleştirmeye anayasal bir güvencenin önünü açmak olsa gerek.
Oysaki bu ülkede toplumsal barışın ana mayasıdır laiklik.