Son günlerde siyasetin dili ve dozu oldukça ağırlaştı. Kullanılan sözler, bu toplumu geriyor, kutuplaştırıyor. Toplumun kutuplaşması, hoşgörüsüzlük, ülkemizde oluşan gerilim kime, ne kazandıracak, düşündürücüdür. Bu bir gündem değiştirme girişimi mi? Dikkatleri başka yöne çekerek, yığın yığın sorunları, gözden uzaklaştırmak yöntemi midir?

Örneğin Sayın Bahçeli Avrupa’da Sarı Yeleklilere tepkisini gösterirken; “Sarı yelek giyecek, çıplak yatmayı, göze alsın” dedi. Ne demekse çıplak yatmak? Muhtemelen sopayı göze alsın demek istiyor. Şu an Türkiye’de böyle bir durum yokken, Avrupa’daki gösterilerden tedirgin olup, bu gerilim neden?. Yine Sayın Cumhurbaşkanı’nın aynı dozda bir hitabetle, Ana Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu için söylediği sözler azımsanacak türden değil. “Sokağa çıkmayı düşünürseniz, biz size sokakları dar ederiz” dedi. Devamında da “15 Temmuzda olduğu gibi sokakları dar ederiz” dedi.

Burada kullanılan normal bir tartışma ve eleştirme dili değil. Sanki haydi sokaklara çıkın, dercesine de bir tahrik algılıyoruz. Ayrıca üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken nokta “15 Temmuzda olduğu gibi sokakları dar ederiz” sözüdür. 15 Temmuzda, ülkenin askerine, polisine saldırılmış, 250 masum yurttaş katledilmiş, hatta ülkenin meclisi bombalanmış bir hain darbe girişimi ile, masumca, zamlar geri alınsın veya olası ekonomik- demokratik kökenli bir eylem nasıl bir tutulabiliyor? Aynı dozda gösterilebiliyor?

Daha sonra, Fox Tv haber sunucusu Sayın Fatih Portakal için kullanılan sözler de “Portakal mıdır? Mandalina mıdır? Sonra patlatırlar enseni” sözü aynı dozda devam ediyor. Burada tartışma konusu, toplumda zarar gören ve hak arayan kesimlerin, miting ve gösteri yapıp yapamayacağı, ekseninde düğümlenmektedir.

Demokratik ülkelerde böyle durumlarda hukuk temel alınır. O halde anayasanın 34. Maddesine bakalım, ne diyor?. ‘Anayasa madde 34. - Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.’ Yine gelişmiş demokrasilerde ‘düşünme ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğü’ vardır. Düşünme yetisine sahip insanı, diğer canlılardan ayıran fark da budur. Düşünebilme ve ifade etme. Yani hukukun evrensel ilkeleri; Demokraside, düşünme, ifade etme, örgütlenme (toplanma ve gösteri yürüyüşü) özgürlüğü yoksa, o ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz. Bu üç ilke, demokrasinin olmazsa olmaz kuralıdır. Aslında hukukun evrensel ilkeleri, AİH Sözleşmesi, AİHM Kararları bizim anayasamızın içtihatları da aynı doğrultudadır.

Üst düzeydeki keskin söylemler, tehdit düzeyinde dillendirilince, yandaş medya mensupları da ‘vur’ deyince ‘öldür’ moduna geçmiştir. Yine bir TV haber sunucusu, Erkan Tan “Gezicilerin kellesi vurulmalı” diyebilmiştir.

Sosyal, ekonomik, toplumsal, iç ve dış onca sorunla boğuşan ülkenin, seçime giderken gündemi bu mu olmalı?

Eyyy ortak akıl, neredeysen çabuk gel.