Bugün sizlere ana teması “sevgi” olan, kısa bir öykü anlatacağım...

Diyeceklerimi de daha sonra diyeceğim...

Öykünün adı, (artık insanlarımızın çehrelerinde pek görmediğimiz) Gülümseme...

Yazarı, 13 yaşında bir çocuk...

Adı Barbara Hack...

Biyolojik yaşı küçük ama zekâ ve duygu yaşı büyük olan bu yazarın, (tarafımdan tekrar düzenlenerek kaleme alınan) öyküsü şöyle...

*

Genç kız, yolda yürürken; yanından geçen ve oldukça üzgün görünen yabancıya, gülümsedi...

Adam kendini daha iyi hissetti. O an, bir arkadaşının; geçmişte kendisine yapmış olduğu, bir iyiliği anımsadı. Eve gidince, ona bir teşekkür mektubu yazdı...

Bu mektup, arkadaşının o kadar çok hoşuna gitti ki; o duygu yoğunluğuyla, yemek yediği lokantanın garsonuna, yüklüce bir bahşiş bıraktı...

Aldığı yüklüce bahşişten şaşkına dönen garson; bahşişin tümünü, bir bahse yatırdı ve o bahisten, yüklüce para kazandı. Ertesi gün, kazandığı parayı aldı ve bu paranın bir miktarını yolda gördüğü yoksul adama verdi...

Günlerdir aç olan yoksul adam; o kadar sevindi ki, ilk işi karnını doyurmak oldu. Yemeğini bitirdikten sonra da kaldığı izbe odaya gitmek üzere, yola koyuldu...

Yolda, soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alıp, eve götürdü, yanında getirdiği yiyecekle köpeğin karnını doyurdu.

Soğuktan kurtulup, başını sokacak bir yer bulan ve karnı doyan köpekçik, çok mutluydu...

O gece evde yangın çıktı...

Yavru köpek, havlamaya başladı... Bütün ev halkını uyandırana kadar da, havladı durdu... Böylece herkes, yangından kurtuldu...

Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü, okudu ve bilim adamı oldu.

Kanser ilacını buldu.

Bunların hepsinin nedeni; tek bir kuruşluk maliyeti olmayan, en ufak bir zaman ve enerji kaybına sebebiyet vermeyen, basit bir “gülümsemeydi”...

*

Evet…

İnsanoğlunun gülümsemesi...

Tebessümü yani...

Kendisine en ufak bir sıkıntı(!) vermeden, kolayca becerebileceği “yüz kaslarını gevşetme” eylemi...

Çirkin, suratsız, nobran yüzünü, (bir kaç saniye için de olsa) sevimli bir çehreye büründürme siyaseti...

Yani karşısındaki insana (veya insanlara), pozitif enerji göndermesi...

Tanrım, bu kadar mı zor bu!

* * *

Alanya büyük; büyük olduğu kadar da küçük bir yer.

Oturduğum apartmana komşu apartman sakinleri ve civardaki esnafın büyük bölümüyle göz aşinalığımız var.

Yıllardır aynı yolu, aynı kaldırımı, aynı konteynırı kullanıyoruz.

Adlarımızı bilmiyoruz belki ama tanıyoruz birbirimizi...

Yolda, kaldırımda yürürken, yakın markette alışveriş yaparken karşılaşıyoruz bu muhteremlerle…

Esenlemek, hatırını sormak için, (inatla) nobran yüzüne bakıyorum; “uygarca karşılık verme zorunda kalmamak için”, (inatla) yüzünü başka bir yönde tutuyor Nobran Komşu(ları)m...

Yolda, tanıdığım bir başka Bay Nobran’la karşılaşıyorum...

Bir resmi kurumda çalışıyor...

Uzun uzadıya bir sohbetimiz olmadı ama tanıyorum onu... O da beni tanıyor...

Selam vermek, esenlemek istiyorum...

Ona bakarak gülümsüyorum ama o, kendisine gülümsememi karşılıksız bırakıyor.

Bir başka muhteremle(!) veya muhteremlerle(!), herhangi bir toplantıda, bir açılışta, bir kokteylde karşılaşıyoruz...

Toplantıya katılabilecek, kokteyle gelebilecek kadar uygarsa “gülümseme kültürünü de edinmiştir” sanıp; gülümseyip, esenliyorum...

Heyhat!...

Bu muhteremler de gözlerini kaçırıyor...

Çünkü tebessüm edip, selam verecek medeni cesaretleri yok...

Çünkü kendine güvenleri yok...

Çünkü eğitimsizler, çünkü görgüsüzler...

Oysa bir otelin asansöründe ilk kez gördüğümüz yabancı turistler; asansöre binerken de, inerken de tebessüm ediyor... Kendi dilleriyle, esenliyorlar bizi...

*

Gülümsemek ve esenlemek; insanca bir duygu, insanca bir tavırdır.

Gülümsemek; “pozitif enerjilerin” takasıdır.

Gülümsemek, pozitif enerji vermek, (karşılığında da) pozitif enerji almaktır.

Gülümsemek ve esenlemek; uygarca bir eylemdir.

ve esenlemek; bir kültürdür.

Asıl adı Mevlana Muhammed olan, İslam Dünyasının Önemli Din Âlimlerinden İranlı Şems-i Tebrizi der ki; “Tebessüm bedavadır. Vereni yormaz ve üzmez ama alanı mutlu eder…”

Lütfen (tanıdıklarınıza) gülümseyin...

Korkmayın hiçbir tarafınız düşmez, hiç bir tarafınız eksilmez ve incinmez!...

Makamınıza, mevkiinize de, hiç bir zarar gelmez!...

Korkmayın!...