Gri, siyah ve beyaz arasında bir geçittir. Ortak zemini yoktur. Ne o tek yol, ne de öteki tek yoldur. Gri, siyaha yaklaştıkça daha dramatik ve gizemli görünürken, beyaza yaklaştıkça da aydınlatıcı ve canlı olur. Hem hareketsiz, hem duygusuz olan gri, sağlam ve istikrarlıdır. Kaotik bir dünyada rahatlama, sakinleşme ve rahatlık hissi verir. Bu yüzden vazgeçilmezdir.

Hayat her zaman tozpembe olmayabilir. Her şey iyi giderken aynı hızla kötüye de dönebilir. Bu, hayatın her alanında karşımıza çıkan bir durum. Ama yaşam tarzımızda beyazdan siyaha direkt geçiş beraberinde sorunları da getirebilir. İşte tam böyle bir durumda yine imdada gri yetişir. Bu yüzden, griyi yabana atmayın.

Eminim şimdi çoğunuz diyorsunuz ki, “ne saçmalıyor bu adam.” Saçmalamıyorum efendim, sadece kötü durumlarda size lazım olan şeyi anlatmaya çalışıyorum.

En iyisi biz direkt konuya girelim. Sancaktepe yenilgisinden sonra Pendik maçına bir anda “ölüm-kalım” anlamı yüklendi. Sanki Play-Off potasına giren takım bu değilmiş gibi her şey bir anda unutuldu gitti. Samsunspor maçından sonra futbolcular için düzülen methiyeler yalan oldu. Tabii ki futbolda dün yoktur ama her şeyi bir anda silip atmak da yoktur. Pendik maçını kaybetmek yok oluşla ilişkilendirildi. Oysa lig uzun bir maraton ve en kötü ihtimalle bu takım 12 maç daha oynayacak.

Uzun lig maratonunda inişler çıkışlar olacaktır, bu çok doğal. Dünyanın en iyi takımları bile zaman zaman kaos yaşayabiliyor. Burada, işler iyi giderken değil, kötü gittiğinde soğukkanlı olup krizi yönetmek önemli. Birkaç kötü sonuçla her şeyi silip atmak, sezonu yakmak, kurumsallaşma yolunda önemli mesafe kat etmiş bir kulüp için akılcı bir yol değil. Bu durum, kulübü kaos ortamına sürüklediği gibi, kamuoyunun güvenini de sarsar. Zaten insanlar destek olmamak için bahaneler arayıp duruyor, böyle keskin bir çıkış sadece bu tür insanlara bahane yolu açar.

Takım Pendikspor’a yenildi, Dünyanın sonu değil. İlk defa da yenilmiyor, son kez de yenilmedi. Ortada kötü bir gidişat olduğu doğrudur. Ama bunun çaresi sezonu yakmak değildir. Oturup sakince kötü gidişin nedenlerini araştırmak, bulmak ve çözüm üretmektir.

Şu gerçeği unutmamak lazım: Bütçesi, kadro yapısı ve şehirdeki vurdumduymazlığa rağmen bu sezon 2.Lig’deki ilk sezonunda genel performansıyla başarılıdır. Sadece her takımda olduğu gibi bazı nedenlerden dolayı düşüş yaşamaktadır. Elbette, bu düşüş karşısında hocayı göndermek, futbolcuyu yollamak, sezonu yakmak birer çözüm yoludur ancak sağlıklı bir yol değildir.

Biraz da yaşanan düşüşle ilgili tespitlerimi paylaşmak itiyorum. Bence birinci neden, giden oyuncuların yerine gelenlerin rekabet seviyesini yükseltememesi ve diğer takımların daha çok güçlenmesidir. Sezonun ilk yarısında yenen 20 gole karşılık bu takımın savunmasıyla ayakta kaldığını ve savunmayı da ayakta tutan oyuncuların başında gelen Eren’in yokluğu ciddi handikaptır. Maalesef Eren’in yokluğu fazlasıyla hissediliyor. Rekabet seviyesinin düşmesi, her hafta sakat ve cezalı oyuncuların olması önemli etkenlerin başında geliyor.

Kötü saha sonuçlarının yanında daha da büyüyecek bir kaos ortamı ciddi yaralar açar. Camianın bu kötü günlerde daha çok kenetlenmesi lazım. Bu takımı Play-Off potasına taşıyan da, bugünlere getiren de, yine bu durumda kurtaracak olan da aynı futbolcular olduğunu unutmayalım.

Küfür ve şiddetle bir yere varılamaz. Sadece işleri daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Sonra, küfür nedir ya! Ancak aciz ve basit insanlar küfreder.

En ufak eleştiri karşısında “acaba doğruluk payı var mı” diye düşünmek yerine “sen kimsin, kaç deplasmana geldin, kaç bilet aldın, oturduğun sıcacık koltuğunda yazıp çiziyorsun” gibi saçma sapan bir savunma moduna geçmekle doğru yolu bulamayız. Karşılıklı saygı ve hoşgörü olmadığı sürece böyle kısır bir döngü içerisinde yerimizde sayar, başkalarının şampiyonluklarına gıpta ile bakarız.